Etiket arşivi: FETULLAH CEMAATİ DOSYASI

FETULLAH CEMAATİ DOSYASI : İmamlar deşifre oldu

7-25 Aralık öncesi İzmir’de darbe toplantısı yapıldığını anlatan Sarıçiçek, hakim ve savcıların Paralel Yapı’nın yargı imamını adliye kapısında önlerini ilikleyerek karşıladığını anlattı.

İmamlar deşifre oldu

FETÖ Paralel Devlet yapılanmasının merkezi olan EGE bölgesinde örgüte büyük bir darbe vuruldu. 17-25 Aralık darbe girişiminden sonra yeraltına inen örgütün içinde bulunan ve 39 yıldır yapının hemen her kademsinde görev alan Hüseyin Uğur Sarıçiçek isimli vatandaş örgütün tüm illegal çalışmalarını, gizli toplantılarını iki yıl boyunca kaydetti. Sarıçiçek FETÖ’nün gizli toplantıları ve görüşmelerine ait elde ettiği yüzlerce ses kaydı, görüntü ile belgeleri İzmir Cumhuriyet Savcılığına teslim etti.

ÖFETÖ’NÜN GİZLİ TOPLANTILARINI KAYDEDİP SAVCIYA TESLİM ETTİ

Sarıçiçek’in getirdiği belge, görüntü ve ses kayıtlarını inceleyen İzmir Cumhuriyet Savcısı Okan Batu soruşturma başlattı. Sarıçiçeğin getirdiği kayıtları ve belgeleri inceleyen Savcılık örgütün Ege Bölgesi ile Dünya yapılanması hakkında çok önemli bilgiler elde etmiş oldu. Tanık olarak ifadesi alınan Sarıçiçek’in savcılığa teslim ettiği kayıtlarda, paralel yapının dünya imamlarındaNecdet İçel, EGE Bölgesi İmamıBekir Baz, Yargı İmamı Mustafa Sayın Erdoğan, Ege Bölgesi ilçe, köy ile Alevilerden sorumlu Bilal Özün, Yusuf Pekmezci, Tarık Edirneli, Hamza Ayaz, Mehmet Yalçın, GATA’da ki askerler, Siyasi Partiler içindeki paralel yapılanma, eski savcıGültekin Avcı ile eski Polis imamı babası İsmail Avcı hakkında çok önemli dosyalar bulunuyor.

17-25 SONRASI FETÖ İÇİNDE OLUP BİTENİ İLK KEZ SRTAR’A ANLATTI

Fetullah Gülen’in en yakın adamlarından olan Necdet İçel, Bekir Baz, Mustafa Sayın Erdoğan gibi tepedeki isimlerle kurduğu samimi ilişkiler sayesinde 17-25 Aralık sonrası yer altına inen FETÖ hakkında oldukça önemli bilgiler elde eden Sarıçiçek için koruma kararı verdiği öğrenildi. 13 yaşında Fetullah Gülen ile tanıştığını ve o günden beri yapının içinde olduğunu ve sürekli üst düzey yöneticilerin yanında bulunduğunu anlatan Sarıçiçek, paralel yapının EGE bölgesindeki asker, emniyet ve yargı üzerindeki operasyonlarını ilk kez Star’a anlattı.

GATA VE YÜKSEK YARGIDA BİZİM EVLERDEN YETİŞEN BİRÇOK KİŞİ VAR

Uzun süre askeri okullara öğrenci sokan bir evde kaldığını anlatan Sarıçiçek bu evlerde yetişen onlarca paralelcinin şuanda GATA ile yüksek yargıda çalışmaya devam ettiğini söyledi. FETÖ’nün bu evlerde öğrencileri çok sıkı bir eğitimden geçirdikten sonra askeri liselere koyduğunu anlatan Sarıçiçek, "Hizmette gün geçtikçe mütevelli dâhil tüm birimlerde görev aldım.. Askeri liselere öğrenci yerleştiren evlerin genel sorumlusu ise Ser Rehber dediğimiz Bilal kod isimli Birol Özün’dü. Özün 1985’ten 1993 yıllarında Ser Rehber olarak görev yaptı. Harp okulları, polis koleji ile polis akademisine giren ve şuanda hem emniyet hem de askeriyede üst düzey rütbeli olanların listesi bunda mevcuttur" dedi.

35 BİN TL VERİP İMAMIN HIRSIZLIĞINI UNUT DEDİLER

Eski emniyet imamı Tarık Edirneli’nin himmet parasını zimmetine geçirdiğini tespit edip karşı çıktığı için FETÖ içinde çok baskı gördüğünü anlatan Sarıçiçek, Necdet İçel ile Yusuf Pekmezci,"Tarık Edirneli çok şey biliyor" diyerek onu korudular. Bana da bu olayı unutmamı söylediler” dedi. Şuan Kuzey Irak’ta olan Erdirneli’nin hırsızlığını ortaya çıkardığı için 2007 yılında kumpasla cezaevine attırıldığını anlatan Sarıçiçek, “Çıktıktan sonra artık Tarık hocayla uğraşmamam ve eskileri unutmam istendi. Yusuf Pekmezciye ait Kemeraltında bulunan Leblebici handaki Zücaciye satış mağazasının üstünde bulunan yazıhanesinde Bekir Baz, Necdet İçel ve Yusuf Pekmezci bu işin peşini bırakmamı isteyerek 35 bin TL para verdiler. Bu işi kapat biz Tarık Hocaya gereken dersi veririz. Cezaevine girmende bizim bir talimatımız yok bu Tarık Hocanın halt etmesidir dediler. O gün cemaate olan inancım tamamen sarsıldı. 17-25 Aralık darbesinden sonra yaptıkları her işi kaydettim içerde nede kadar belge varsa topladım, yöneticilerin yurt dışına kaçmaya başladığınıgörünce bu kayıtları savcıya teslim ettim" dedi.

KURBANLIKLAR KASAPLARA SATILIP PARAYA ÇEVRİLİYOR

Dini duygular istismar edilerek toplanan paralar için paralel yapının ahlaksız yöntemlerini de anlatan Sarıçiçek, "Kurban bayramından bir ay önce mütevelliler para toplamaya başlar. İnsanlara 10 kurban getirene Gülen’le görüşme sözü verilirdi" dedi.

Toplanan kurbanların büyük bir bölümünün kesilmeden kasaplara satıldığını anlatan Sarıçiçek Kurban üçkâğıtçılığını şöyle anlatıyor: "İnsanların canlı olarak bağışladığı kurbanlar, kesilmek üzere alınır ancak bunlar kesilmeyip yurt dışından gelen cemaate mensup veya sempati duyan gurbetçilere satılır parası alınır ancak aynı kurbanlıklar yine kesilmez, kasaplara satılır ve parası alınırdı. Yani kurban olarak bağışlanan hayvanlar birçok kişiye satılır ancak kesilmez en son kasaba verilirdi"

GÜLEN’İN İLK SÖZÜ "BEYNİ HASAR GÖRDÜMÜ?"

Paralel yapının İzmir’de dünya ve Türkiye imamları hakkında da savcılığa yüzlerce belge verdiğini ifade eden Sarıçiçek şunları anlattı: "Necdet İçel dünya imamlarındandır. Afrika ülkelerinden sorumludur. 2014 yılında şoförüyle bazı sorunlar yaşadıktan sonra onun şoförcülüğünü yaptım. Gittiği her görüşmeye ben götürüp getirdim. Kimlerle görüştüğünü neler konuştuklarını her gün kaydettim. Necdet İçel kendi beyanıyla Kıtalar üstü istişare heyetinin bir üyesidir. Bu heyette önceden 31 kişi bulunmaktaydı. Gülen ile arasında olağandışı bir bağ bulunur. Bir keresinde Necdet İçel ağır bir trafik kazası geçirmişti. Kaza sonrası İstanbul bulunan Fetullah Gülen ziyaret için İzmir’e geldi. Gelir gelmez sorduğu ilk soru ‘beyninde bir hasar var mı’ oldu.

KITALAR ÜSTÜ İSTİŞARE HEYETİ 32 KİŞİDEN OLUŞUYOR

2014 yılında kıtalar üstü istişare heyeti Necdet İçel’in anlatıma göre 32’ye çıkarıldı. Heyette İzmir’den 6 kişi bulunuyor. Görevleri yurt içi yurt dışı yaptıkları ziyaretler sonrası o ülkelerin genel siyasi ve ekonomik durumlarını analiz etmek ve karar vermektir. Değerlendirme sonrası atamalar ve yeni görevlendirmeler Fetullah Gülen’e iletilir onun da onayından geçtikten sonra yapılırdı. Bunların ses kayıtlarını da savcılığa teslim ettim. Necdet İçel ile beraber bazen İzmir dışına çıkarak Ege bölgesinde çeşitli illere giderdik. Bir sefer 3 milyon TL nakit başta bir sefer de 2 milyon TL nakit himmet parasını alarak evine bıraktık."

EGE İMAMI, 17-25 ARALIK ÖNCESİ İZMİRDE DARBE TOPLANTISI YAPTI

İzmir, Çanakkale, Balıkesir, Kütahya, Afyon, Manisa, Denizli, Uşak, Isparta, Aydın, Muğla, Antalya ile Alanya illerinden sorumlu Egen Bölgesi imamı Av. Bekir Baz’ın 10 yardımcısı olduğunu söyleyen Sarıçiçek, polis asker ve yargı imamlarının da Baz’a bağlı olup diğerlerinden farklı yapıda bulunduğunu söyledi. Mustafa Sayın Erdoğan’ın Baz’a Bağlı Yargı İmamı olduğunu, Gültekin Avcının Babası İsmail Avcı’nın da Baz’a bağlı eski polis imamı olduğunu ifade eden Sarıçiçek, 17-25 Aralık 2013 darbe girişiminden önce Baz’ın talimatıyla İzmir’de çok büyük bir toplantı yapıldığını söyledi. Toplantının Karşıyaka Yamanlar Kolejinde yapıldığını ve ildeki tüm mütevelli yapısının katıldığını anlatan Sarıçiçek, Bekir Baz’ın toplantıda önümüzdeki günlerde çok büyük değişiklikler olacağı söz de saltanatın yıkılacağı, hizmetin önünde hiç bir engel kalmaksızın yolunun açılacağı ve Fetullah Hocanın İzmir’e şanlı bir şekilde geri döneceği günlerin çok yakın olduğu anlatıldı.

ADLİYE İMAMI MUSTAFA SAYIN ERDOĞAN’I KAPIDA KARŞILARLAR

İzmir’de Diyanette Merkez Vaiz olarak görev yapan Mustafa Sayın Erdoğan’ın İzmir Adliyesi İmamı olduğunu söyleyen Sarıçiçek, "Erdoğan cep telefonu hiç kullanmaz ev telefonundan kendisini arayanları daha sonra dışarıdan ankesörlü telefonla arar. İzmir Adliyesinde yargı imamı. Adliyede inanılmaz büyük etkisi vardı. Bana Adalet Komisyonu Başkanı Akar Karasu için ‘beni kapıda önünü ilikleyip karşılamasın onun canına okurum, hadi gücü yetiyorsa, beni koltuğunda otururken karşılasın’ diyordu. Bende bu konuşmalarını da kaydettim" dedi.

MAHKÛMLARI PARA KARŞILIĞINDA HAFTASONLARI DIŞARI ÇIKARTIRDI

Paralel yapının yargı imamı Erdoğan’ın eli kolunu sallayarak cezaevine gittiğini istediği kişiyle görüşüp ceza evinden çıkarttığını anlatan Sarıçiek, "Cezaevleri üzerinde çok büyük oyunlar oynandı mahkûmlar çıkartılarak çok yüklü paralar kopartıldı. Mustafa Sayın Erdoğan ile Başsavcıvekili Yusuf Arslan, başgardiyanlar dâhil olmak üzere cezaevindeki kritik görevlere cemaate bağlı ve genellikle cemaat yurtlarından yetişen kişileri görevlendirirdi. Erdoğan Cuma akşamından sanıkları çıkartıp pazartesi sabaha sayıma yetiştirdiğini biliyorum. Bunun karşılığında dışarı çıkanlardan çok yüksek miktarda para alınırdı" dedi.

ÖZÜN: TASFİYELERE RAĞMEN POLİSİN SADECE YÜZDE 30’Ü DEŞİFRE OLDU

Paralel yapının bir diğer önemli imamlarının arasında Ege Bölgesi ilçe-köy ve alevi yapılanmasından sorumlu olan Bilal Kod isimli Birol Özün olduğunu anlatan Sarıçiçek, "Ser Rehber dediğimiz Bilal kod isimli Birol Özün 1985’ten 1993 yıllarında Askeri liselere öğrenci yerleştiren evlerin genel sorumlusuydu. Harp okulları, polis koleji ile polis akademisine giren ve şuanda hem emniyet hem de askeriyede üst düzey rütbeli olanların listesi bunda mevcuttur. Bilal hoca emniyete soktuğu birçok kişinin tasfiyeye rağmen kendini koruyup yerinde kaldığını söyledi" dedi.

ALEVİ DEDELERİNİN MAAŞLARINI BİZ ÖDERDİK

Bilal Özün’ün aynı zamanda Ege bölgesindeki Alevi yapılanmasından da sorumlu olduğunu anlatan Sarıçiçek, "2014 yerel seçimlerinden önce Bekir Baz’ın yardımcısı olarak Ege Bölgesinde ilçe ve köylerden ve Alevi yapılanmasından sorumlu olma görevi verildi. Ondan önce bu görevi Hamza Ayaz yürütüyordu. Alevi köylerinde cem evlerinin tamiratları, Alevi dedelerine her ay maaş verilmesi, Aleviler içinde cemaat yapılanması gibi işleri Bilal hoca yapardı. Köy ve ilçelerle ilgili tüm sorunları rapor olarak yazar ve bunları aracı olmaksızın Bekir Baz’a verirdi" dedi.

KOZA ALTIN DEVREYE GİRİNCE TEPKLER BİRDEN KESİLDİ

Bergama’da aleviler içinde ciddi bir yapılanma olduğunu ifade eden Sarıçiçek şunları söyledi:"Bilal Özün ile birlikte bir sefer Bergama da İpek Grubunun yaptırdığı Ali İpek Öğrenci yurdunu denetlemeye gittik. Bu yurdun burada yapmasının asıl nedeni bölge halkının Koza Altının altın aramayla ilgili tepkilerinin önüne geçmektir. Koza Altın Bergama da ki maden ocaklarını işlettikten sonra her gün tepkilerin olduğu bölgede buradaki cemaatin çalışmaları nedeniyle tepkiler bir anda kesildi"

TAKİYYE İÇİN OĞLU’NUN SOYİSMİNİ DEĞİŞTİRTTİ

Paralel yapının içinde 39 yıllık birikimiyle güven oluşturduğu için rahatlıkla her kademede yönetici ile görüşebilen Sarıçiçek yapının en önemli bir diğer adamı olan Yusuf Pekmezci ile de ilginç bilgiler verdi. Pekmezcinin FETÖ içinde içerisindeki en eski adamlardan birisi olduğunu anlatan Sarıçiçek, "Fetullah Gülen onun için ‘Yusuf Pekmezciyi üzen beni üzmüş gibidir" diyor. Yapı içinde çok etkili ve önemli biri. Bu güne kadar onun illegal hiç bir işine tanık olmadım. Ancak oğlu ile ilgili ilginç bir durumu var. Alaattin Şahin Yusuf hocanın öz oğludur ve paralel yapı içinde kamu görevleriyle ilgili sorumluluk alanı vardır. Yaptığı bir takım kritik görevlerden dolayı yani takiye amacıyla soyadını değiştirtmiştir. Sadece cemaatin içindeki eskiler bu kişinin Yusuf hocanın oğlu olduğunu bilirler" dedi.

http://haber.star.com.tr/guncel/imamlar-desifre-oldu/haber-1057556

FETULLAH CEMAATİ DOSYASI /// YALÇIN AKDOĞAN : Terörü yenmek için Paralel’i bitirmek şart

Terörle mücadele adımlarını SABAH’a değerlendiren Başbakan Yardımcı Yalçın Akdoğan: Paralel Yapı çözüm sürecinde sabotajlar yaptı PKK terörüyle mücadelede de sabotajlar sürebilir. Bu ittifak eşzamanlı çökertilmeli

Başbakan yardımcısı Akdoğan PKK-paralel işbirliğiyle mücadele için formülü verdi

Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, SaBAH’a, gündeme ilişkin çarpıcı açıklamalar yaptı. Terörle mücadeleye yönelik atılan adımları değerlendiren Akdoğan, PKK-Paralel Yapı işbirliğine dikkat çekti. "Su uyur düşman uyumaz" dedi. Paralel Yapı için "Hem MİT’in, hem de -daha sonra- emniyet istihbaratın örgüt içindeki canlı istihbarat kaynaklarını bir şekilde deşifre etmeleri terörle mücadeledeki insan istihbaratına darbe vurdu" diyen Akdoğan, "Paralel-PKK ittifakını çökertmek, bunlarla eş zamanlı mücadele etmek, terörle mücadeleden netice alabilmemiz için şart" ifadelerini kullandı. Akdoğan şunları söyledi:

ALGI OPERASYONUYLA BAŞLADI
Su uyur düşman uyumaz. Türkiye eş zamanlı terör saldırılarına maruz kalıyor. Saldırılar uluslararası zeminde algı operasyonlarıyla başladı. Ondan sonra fiili terör saldırılarına dönüştü. Hem Türkiye’ye karşı hem de Tayyip Erdoğan ve AK Partiye karşı bir durum yaşıyoruz. Bu uluslararası zemine kadar uzantıları olan bir işbirliği. Bu yüzden paralel konusunda rehavete kapılmadan müteyakkız bir şekilde bu mücadelenin sürmesi lazım. PKK’nın ekonomik yapısı, uluslararası zeminde bir takım işbirlikleri var. Ama paralel yapının uluslararası zeminde daha geniş bir işbirliği alanı var. Bunu da Türkiye’nin aleyhine harekete geçirip kullanabiliyor.

Paralel yapı çözüm sürecinde bir takım sabotajlar yaptı. Terörle mücadele için bu yapıyla mücadele oldukça önemli. Paralel-PKK ittifakını çökertmek, bunlarla eş zamanlı mücadele etmek, terörle mücadeleden netice alabilmemiz için şart. Oslo’dan bu tarafa nasıl çözüm sürecini sabote ettiler ve sonuç almamızı engelledilerse aynı şekilde terörle mücadelede de benzer sabotajlar içine girebilirler. O yüzden eş zamanlı mücadele içinde olmak gerekiyor. Rehavete kapılmamak gerekiyor.

AMAÇ, MİT’İ ZAYIFLATMAKTI
Bu örgütün süreci sabote etmek için yaptığı KCK operasyonları ve benzeri girişimlerin amacı MİT’in PKK terör örgütü üzerindeki istihbarat gücünü zayıflatmaktı. Yani amaç MİT mensuplarının bir şekilde deşifre edilmesiydi. O terörle mücadeleye çok zarar verdi. Hem MİT’in, hem de -daha sonraemniyet istihbaratın örgüt içindeki canlı istihbarat kaynaklarını bir şekilde deşifre etmeleri terörle mücadeledeki insan istihbaratına darbe vuruldu. Bunlar uzun bir süre emniyet istihbaratı ele geçirmişlerdi. MİT’e dönük saldırıları, emniyet istihbarata dönük hamleleri devletin güvenlik birimlerini felç etti.

HALKIN DESTEĞİ YÜZDE 80
Örgüt halktan beklediği desteği bulamadı. Bölge halkı bu işten rahatsız. En son yapılan araştırmaya göre bu operasyonlara halkın desteği yüzde 80’ler civarında. Çünkü örgüt bölge halkına zulmediyor. Adeta halkı rehin almışlar. "Devlet devlet olmanın gereğini yapsın" deniyordu. Zaten bu operasyonlar da öyle başladı. Halk "devlet nerede" dedi. Devlet de devlet olmanın gereğini yapıyor. Şu anda bir güvenlik açığı oluştu. Yol kesmeler, saldırılar süreci sürdürülemez hale getirdi. Her halükarda bu operasyonların yapılması gerekiyordu. Bu yapılan operasyonlar olmazsa olmaz bir noktadır. Onun dışında devlet çok boyutlu olarak meseleye bakmaya devam ediyor.

İŞBİRLİĞİ OY VERMENİN ÖTESİNDE
Geçen seçimde paralel yapı bütün imkanlarıyla HDP’ye çalıştı ve şu anda da PKK’ya müzahir bir yapı içinde. Paralel yapının özellikle Cizre hadisesinde verdiği haberlere bakılırsa devleti suçlayan bir şekilde örgütün amaçlarına hizmet eden yayınlar yapıyor. Paralel-PKK ittifakı, Paralel-HDP ittifakı… Bunun iyi görülmesi lazım. Bu sadece "paralelciler geçmişte şu partiye oy veriyordu, şimdi HDP’ye oy veriyor" meselesi değil. Oy meselesinin ötesinde işbirliği ve ittifak zemini var. Bunun da terörle mücadelede başarılı olunması için çökertilmesi gerekiyor.

‘HAFIZAYI ÇALDILAR’
Çözüm sürecinde bugün atıf yapılan olumsuzlukların çoğunda bunların perdelemesi, görmezden gelmesinin de etkisi var. Terörle mücadelede bu kurumlar yeniden yapılandırıldı. Terörle mücadeleden emniyet istihbarata kadar… Burada gerçekten çok fedakarane bir çalışma var. Ama neredeyse sıfırdan yapılan bir iş var. Çünkü bunlar devletin hafızasını, terörle mücadele hafızasını, her şeyini bir şekilde çalıp gitmişler. İstihbaratı çökertmeye çalıştılar. Burada bütün bunlar yeniden yapılandırıldı. Emniyet, istihbarat, MİT, terörle mücadele, özel harekat. İnsan üstü gayretle açıklar giderilmeye ve etkili bir terörle mücadele ortaya koymaya çalışıyorlar. Terörle mücadelede etkili sonuçlar almaya başladık.

"MİT TIR’LARINA SABOTAJ PKK’YE DOLAYLI DESTEKTİ"
Bu MİT TIR’ları operasyonu hem Esed’e can suyu olmuştur. Hem de kuzey Suriye’de PKK-PYD yapılanmasına da bir şekilde destek mahiyeti taşımıştır. Oradaki Türkmenlerin, Arapların bölgeden çekilmesi, kovulması, etkisizleştirilmesi ve PYD’nin orada güç sahibi olabilmesi için bu operasyon sembolik bir anlam ifade ediyordu. MİT TIR’larına operasyon da sabotajlardan bir tanesidir ve PKK ve PYD’ye de dolaylı destek anlamına gelmiştir.

Kobani olaylarından sonra bölgeye çok sayıda gazeteci görünümlü kişi geldi. Anlaşıldı ki birçoğu ajan faaliyetleri için burada bulunuyorlarmış. Bunu en son Cizre’de gördük. Onların hepsi sınırdışı edildi.

FETULLAH CEMAATİ DOSYASI /// NAZLI ILICAK : Gülerce ve cadı avı

Hüseyin Gülerce, Cemaat’e yakın bir isimdi. Bugün, “itirafçı” durumuna getirildi. Hiç de haysiyetli bir duruş sergilemiyor. Üstelik çelişkiler içinde. Bir zamanlar, Rahip Santoro ve Hrant Dink cinayetini Ergenekon’un gerçekleştirdiğine inanıyor ve AK Parti hükümetinin bu suikastlarla Batı nezdinde zaafa düşürülmek istendiğini söylüyordu. Ben de bu fikirdeyim. Ama şimdi döndü aynı Gülerce, Hrant Dink cinayetinden Ali Fuat Yılmazer’i sorumlu tutuyor. Oysa Ali Fuat Yılmazer, Ergenekon’un peşine düşen adam. Hem Ergenekon adına Dink cinayetini işleyecek hem de Ergenekon’a karşı savaş açacak!

Gülerce’nin derdi, ABD’nin Fethullah Gülen’i iade etmesi. Eğer Dink cinayetinde Ramazan Akyürek ile Ali Fuat Yılmazer’in sorumluluğu ortaya çıkarsa, Gülen’in iadesi kolaylaşırmış!!!

Bir insan, muteber bir şahsiyetken nasıl haysiyetsiz bir muhbire dönüşür? Her gün bunun örneklerini görüyoruz… Keşke Gülerce bu tuzağa düşmeseydi. Çünkü sözlerinin bir insicamı ve mantığı da yok. Hrant Dink cinayetini Cemaat’le ilişkilendirme çabaları, bir Erdoğan projesi.

1) Cinayeti aydınlatma yolunda samimi bir çaba olsa, şu an İstihbarat Daire Başkanı görevini sürdüren Engin Dinç’in savcıya ifade vermesi engellenmez ya da Dinç o makamda tutulmazdı. Dink cinayetinde ihmali aşikâr birtakım isimler elleri kolları serbest dolaşırken, bütün sorumluluk, “Dink’e karşı ses getirici bir eylem” düzenleneceği ihbarını İstanbul ve Ankara’ya ileten Ramazan Akyürek’in veya bu konuda tedbir almakla doğrudan yükümlü olmayan dönemin İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer’in omuzlarında bırakılmazdı.

2) Dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Ramazan Akyürek, muhbir Erhan Tuncel’den duyduğu bilgilerin Ankara ve İstanbul’a iletilmesini sağladı. Trabzon İstihbarat Şube Müdürü Engin Dinç, İstanbul’a gönderdiği raporda, “Dink’e karşı ses getirici bir eylemden” söz ediyor, İstihbarat Daire Başkanlığı’na ise Hrant Dink’in Yasin Hayal tarafından ne pahasına olursa olsun öldürüleceği bilgisini veriyordu. Bu 2 metindeki ifade farkının sorumlusu Ramazan Akyürek değil Engin Dinç idi. Engin Dinç savcıya ifade vermediği için, 2 metin arasındaki farkın sebebi bilinemiyor.

3) İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler, Hrant Dink hakkında koruma kararı aldırtmadı.

İstanbul’a geleceği söylenen Yasin Hayal’in ağabeyi Osman Hayal’i teknik takibe almadı. Ama cinayetten sonra, eski tarihli belgeler düzenleyerek almış gibi gösterdi. Şu anda serbest dolaşıyor. (Elbette tutuklanmasın ama diğerleri neden tutuklu?)

4) Hrant Dink cinayetiyle ilgili rapor İstihbarat Daire Başkanlığı’na ulaştığında, Ali Fuat Yılmazer, Daire Başkanı Sabri Uzun ile yurtdışındaydı. O raporu, yardımcısı Bülent Demirel değerlendirdi ve arşivledi. Bu ihbarı Ali Fuat Yılmazer hiç görmedi.

Kaldı ki, Ali Fuat Yılmazer kusurlu bulunsa dahi, bundan dolayı Cemaat nasıl sorumlu olacak?

Yılmazer’in Cemaatçi olduğuna dair tek belge, Ergenekoncu Aydınlık Gazetesi’nde yayınlanan listeden ibaret. Tayyip Erdoğan, Dink cinayetinde hakikati araştırmıyor. Kimin ihmali var ya da kim kasten bu cinayete yol açtı? Bu soruşturulmuyor… Bütün amaç, Dink cinayetini cadı avının bir parçası gibi kullanmak. İşte Gülerce de buna hizmet ediyor.

Doğa katliamı

İstanbul Bakırköy’de yer alan Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları kampüsündeki yeşil alan “Sağlık Entegre Tesisi” adı altında ranta açılıyor. Bu projeyi, Cumhurbaşkanlığı sarayını yapan Rönesans İnşaat firması gerçekleştirecek. Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası Bakırköy Şube Başkanı Nurhan Güngör, ağaçlara ve doğaya zarar verileceğinden endişeli. Hastane şartlarının iyileştirilmesi ve hizmet kalitesinin yükseltilmesi maskesi altında, Rönesans firmasına, AVM, rezidans ya da otel yapma imkânı tanınacağını ileri sürüyor.

Son yıllarda yaşananlar, bu kaygıların haklı bir temele dayanma ihtimalini güçlendiriyor. Nitekim aynı talan Göçek koylarında da ortaya çıkacak. Çevrecilerin ve yöre halkının yoğun mücadelesiyle satışı durdurulan Göçek koyları için yeniden ihale yapıldı.

Güvercinlik koyunda, ormandan ağaç kesilerek inşa edilen 3 oteli gördükçe, Göçek’in de ne hale geleceğini idrak edebiliyorum. Biz vatandaş olarak, doğa katliamını gerçekleştirenlerin isimlerini teşhir etmek suretiyle bu talanla mücadele edebiliriz. Cevval bir gazeteci de bu kişilerin Turizm Bakanlığı ya da Çevre Bakanlığı’ndaki ilişkilerini tespit edebilir.

Güvercinlik’teki inşaatı yapan firmalar şunlar: Amara’nın sahibi Kadir Çankırı… Diğer 2 otelden birinin inşaatı Güvercinlik Enternasyonal, Çankırı İnşaat, Ece Yapı ve Metis Yapı tarafından yürütülüyor… Öteki, Maximum A.Ş, Enis Ocaklı, Halil Ocaklı, Ömer Ocaklı ve Metin Kavaklı’ya ait.

Yetkinin belediyelerden alınıp merkeze devredildiğini, işlerin Çevre Bakanlığı’nda, Turizm ya da Orman Bakanlığı’nda kotarıldığını hatırlatmak istiyorum.

Turizm Bakanı’na çağrı

Büyük Birlik Partisi’nin kurucusu, dürüst, samimi ve cesur insan Muhsin Yazıcıoğlu’nun halefi Yalçın Topçu seçim hükümetinde Turizm Bakanı sıfatıyla yer aldı. Topçu, Yazıcıoğlu’nun değer verdiği bir isimdi. Onun genel sekreterliğini yaptı. Muhsin Başkan’ın ölümünden sonra genel başkanlık koltuğuna oturdu. Turizm Bakanı olmasına sevindim. Hiç değilse içimde bir ümit doğdu. Kısa bir süre için de olsa Turizm Bakanlığı’ndaki dosyaları kurcalayabilir, yolsuzlukları ortaya çıkarabilir. Meselâ ben, şu soruların cevabını arıyorum: Nasıl oluyor da Pina Yarımadası’nda binlerce ağaç kesilip, orman arazisi içine otel inşa edilebiliyor? Nasıl oluyor da daha önceki Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın vermediği izni Ömer Çelik’ten alabiliyorlar? Nasıl oluyor da evvelce denizin doldurulmasına bile karşı çıkıldığı halde, yeni projeye Pina Yarımadası’ndaki sahil yolunun kapatılmasına ve 2 otel arazisinin denize kadar ulaşmasına izin veriliyor?

Topçu bu dosyaları istesin, incelesin. Mutlaka işler kılıfına uydurulmuştur ama neyin karşılığında!

FETULLAH CEMAATİ DOSYASI /// Aydın Ünal : Gülen odakların maşası

AK Parti Ankara Milletvekili Aydın Ünal, artan terör saldırılarından ak parti hükümeti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı sorumlu tutan yerli ve yabancı terör medyasına tepki gösterdi. A Haber’deki Söz Teması programında konuşan Ünal, "Bunların hepsi belli bir odaktan yönetiliyor. Fethullah Gülen de o odağın maşası. Tıpkı müzik kutusu gibi birileri parayı atıyor ona ve kullanıyor. " dedi.

AVRUPA’DA GAZETE SİYASETÇİYE SALDIRAMAZ

Avrupa’da bir gazete periyodik olarak her gün bir siyasetçiye saldırıyorsa, mahkemeler bununla ilgili önlem alıyorlar. Sen bunu yapamazsın diye.

Sözcü ismi verilen gazete her Allah’ın günü manşetten, sürmanşetten, iç sayfalardan Recep Tayyip Erdoğan’a saldırıyor, ailesine saldırıyor. Çok alçakça, çok iğrenç saldırılar yapıyor.

BU GAZETELERİN HEPSİ GÜLEN’İN

Şunu söyleyeyim. Şu arkamızda bulunan gazetelerin hiçbirinin patronu farklı değil. Bunların hepsi Fetullah Gülen terör örgütünün gazeteleri veya onu maşa olarak kullanan odakların gazeteleri. Bunların hepsi belli bir odaktan yönetiliyor. Kendilerini kullandıracak kadar ahmak bunlar. Cumhuriyet Gazetesi 100 yıllık tarihi var neredeyse, kılıktan kılığa girdi, geldiği yer Fethullah Gülen’in oyuncağı olmak. Fethullah Gülen de orada zavallı bir maşa zaten bir birikimi bir tecrübesi yok. Tıpkı müzik kutusu gibi birileri parayı atıyor ona ve kullanıyor.

VİDEO LİNK :

http://www.ahaber.com.tr/gundem/2015/09/01/aydin-unal-gulen-odaklarin-masasi

MİT İSTİHBARATIYLA HEDEFLER VURULDU

Bir tanesi ilk defa MİT istihbaratıyla bu hedefler vuruldu. İlk defa bu yapıldı. Hem ABD çıkarıldı. Hem Emniyet İstihbarat yani Fethullah Gülen Terör Örgütü tarafından felç edilmiş veya başka etkiler altındaki Emniyet İstihbarat devreden çıkarıldı. Neden Hakan Fidan’ın MİT’in başından gönderilmeye çalışıldığını şimdi çok daha iyi anlıyoruz. Yerli istihbarat örgütümüz oradaki yerleri belirledi ve onlar vurdu. İkincisi de çok önemli ABD’ye önceden bilgi veriliyordu. Savaş uçaklarımız Kuzey Irak’a gittiğinde hedefleri bombaladığında önceden bilgi verilmesi gerekiyordu. Bu sefer TSK öyle yapmadı ABD’ye bilgi vermedi. Bu operasyonda bugüne kadar en isabetli vuruşlar gerçekleştirildi ve çok büyük zayiat verildi. Bunların karın ağrısı da işte buradan kaynaklanıyor. Arkadaki işbirlikçilerin de bu New York Times gibi gazetelerin de karın ağrısı buradan kaynaklanıyor.

FETULLAH CEMAATİ DOSYASI : 28 Şubat’ta tek Gülen’e dokunulmadı

Emniyet ve askeri istihbaratın 28 Şubat döneminde sadece Gülen Cemaatini takip etmediği ortaya çıktı. O dönemde cemaatleri takiple görevlendirilen Jandarma İstihbarat personeli Okan İşgör, İslami kesime yoğun şekilde baskı uygulandığı dönemde bir tek Gülen Cemaatine dokunulmadığını söyledi

28 Şubat döneminde İslami grup ve cemaatlerin takibiyle görevlendirilen Jandarma İstihbarat personeli Okan İşgör, Akit TV’de yayınlanan Arka Plan programında çarpıcı açıklamalarda bulundu. İslami kesime yoğun şekilde baskı uygulandığı dönemde Gülen Cemaatine yönelik takip ve operasyonel bir faaliyetin bulunmadığını söyleyen İşgör, “Gülen Cemaati dışındaki tüm cemaatleri takip ediyorduk. Şu an paralel yapı olarak adlandırılan Fetullahçılarla ilgili o dönem üstlerime rapor sundum ama dikkate alınmadı” dedi.

ONLAR HARİÇ HERKES İZLENİYORDU

Murat Alan ve Kenan Kıran’ın birlikte hazırlayıp sundukları Arka Plan programına konuk olan Okan İşgör “28 Şubat’ta zulüm gördük” diyen paralel yapıyı ters köşe yapacak açıklamalarda bulundu. Gülen Cemaatine yönelik baskı iddialarının safsata olduğunu anlatan İşgör, aksine paralel örgüte mensup polis, asker ve yargı mensuplarının yapıyı kamufle edip diğer STK ve cemaatlere operasyon yaptırdığını belirtti. İşgör, “Birçok yapının içine sızmıştık. Sadece Fetullah Gülen Cemaatini takip etmiyorduk. Bu durumu defalarca raporlamama rağmen herhangi sonuç alamadım.”

KENDİLERİNİ KAMUFLE ETTİLER

O dönem yürütülen İBDA-C, Hizbu’t Tahrir, Selam-Tevhit Örgütüne ilişkin operasyonların Paralel Yapı tarafından yürütüldüğünü belirten İşgör, “Paralel örgüte mensup savcı, asker, polis ve istihbaratçıların süzgecinden geçmeyen hiçbir soruşturma yoktu. 17 Aralık operasyonunu kurgulayan polis şefleri ve abileri o dönem ‘cambaza bak’ mantığı ile kendileri dışındaki tüm Müslümanları ifşa edip hedef durumuna getirdi” dedi.

FETULLAH CEMAATİ DOSYASI : Paralel ihanet resmen belgelendi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ailesinin bilgilerini sorgulayan 10 istihbarat polisine FETÖ’nün talimat verdiği ortaya çıktı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ailesinin bilgilerini sorgulayan 10 polis hakkında terör davası açıldı. Polislerin bilgileri FETÖ’nün talimatlarıyla topladıkları ve kara propaganda için ortam hazırladıkları belirtildi

Paralel talimatıyla Erdoğan’ın bilgilerine ulaşıldı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ailesinin bilgilerini sorgulayan 10 istihbarat polisine "Paralel’in talimatı ile ülkenin kaderiyle oynamak için Erdoğan ve ailesinin bilgilerine ulaştığı" gerekçesi ile haklarında terör örgütü üyesi olmaktan dava açıldı. Hazırlanan iddianamede çarpıcı bilgilere yer verilirken, "Örgütün güdümünde olmayan hiçbir kimsenin 2012-2013’te emniyet istihbarat biriminde görev yapamadığı ve örgütün bu alanda yuvalandığı" belirtildi.

Yasaklanmış bilgilere ulaştılar

Yabancı istihbarat servislerinin ülkenin güvenliğini tehlikeye sokmak için bu bilgilere ulaştığı tespitlerine yer verildi. Devletin istihbari programındaki başbakan ve ailesinin kişisel bilgilerinin "yetkili makamlarca yasaklanmış bilgi" niteliği taşıdığı belirtilirken "Fetullahçı Paralel Yapı Terör Örgütü’nün (FETÖ) adına istihbari bilgi toplamak için bilgisayar sistemine şifreleriyle girip başbakan ve ailesinin bilgilerini sorgulayıp elde ederek örgüte veren ve daha sonra yalan ve iftira atılarak işbaşından uzaklaştırmak için kara propaganda yapılması için ortam hazırlayan kamu görevlisi şüphelilerin sistematik, organize ve örgütlü olarak bilgi temini etmeye yönelik işlemlerinin terör örgütü üyeliği suçunu oluşturduğu" ifade edildi.

Tır şüphelisi dosyada

İddianamede şüphelilerden Abdullah Karacan’ın Adana’da doğu girişinde 19 Ocak 2014 günü FETÖ’nün ülke siyasetini yönlendirmek, devletin uluslar arası kamuoyunda teröre yardım eden suçlu bir ülke gibi göstermek için devlet içindeki üyelerini kullanarak başlatıp uyguladığı Suriye’ye insani yardım taşıyan istihbarat teşkilatının TIR’larının durdurulması olayına da karıştığı belirtildi.

Karacan’ın ayrıca FETÖ içinde aktif bir üye olduğu örgütün ağabeylerinden gelen talimatlarıyla suç işlediği tespitlerine yer verildi. Başarısız darbe girişimi 17-25 Aralık operasyonları sonrası Erdoğan’ı hedef aldığı kişisel özelliklerinden dolayı kara propaganda başlattığı, propaganda malzemelerini ise örgütün emniyet istihbarat birimlerindeki hücrelerinden temin ettiği, bu bilgileri kullanarak bilgileri çarpıtıp değiştirerek, iftira ve yalan ekleyerek karalama propagandası başlatıldığı belirtildi.

FETULLAH CEMAATİ DOSYASI /// VİDEO : Paralel Türküsü

VİDEO LİNK :

https://www.youtube.com/watch?v=YydJx_3lpKQ&feature=youtu.be

FETULLAH CEMAATİ DOSYASI : Paralel örgütün İran sevgisi

Paralel yapı ve uzantıları yıllarca bir öcü olarak gösterdiği İran’ı son zamanlarda yere göğe sığdıramıyor.

Paralel örgüt uzun süreden beri yaptığı İran düşmanlığını bıraktı ve farklı bir tavır almaya başladı.

Paralel yapı, devletin zirvesinde yer alan isimlere karşı İrancı olduklarına dair bir sürü yalan iddialar ortaya atmışlardı.

Yayın organlarında İran düşmanlığı zirve yaparken gerek sosyal medyada gerekse düzenledikleri programlarda İran’a has bir düşmanlık ortaya koydular.

NE OLDU DA İRAN BÜYÜK DEVLET OLDU?

Yakın zamanda bir anda paralel örgütün İran düşmanlığı hayranlığa dönüştü. Türkiye’deki tüm musibetleri İran’a yaslayan bir zihniyet şimdilerde İran’ın yaptığı anlaşmaları övüyor, yere göğe sığdıramyor. Düne kadar fitnenin başı, lanetli Persler ne oldu da büyük devlet oldu?

İsterseniz en başındaki şahıstan medyadaki isimlerine varana kadar İran’la ilgili değişimlerine bir bakalım:

İRAN BÜYÜKELÇİSİNDEN ZAMAN’A SİYONİST SUÇLAMASI

İran Ankara Büyükelçiliği’nden Zaman Gazetesi’ne gönderilen yazıda: “Zaman’ın yayınlarının, artık Siyonist ve Amerikan medyasının, İran İslam Cumhuriyeti’ni Türkiye’deki karalama faaliyetlerine gerek bırakmadığı” vurgulanmıştı.

Ali Bulaç şunları yazıyor ve İran’ı “Şiilik taassubuyla” suçluyordu:

“Yeni gelişen bölgesel ve küresel durumda herhangi bir İslam ülkesi üç seçenekten birini esas alarak bir dış politika tayin edebilir: Ya salt kendi ulus çıkarı adına, yahut uluslararası büyük bir gücün partneri olarak veya İslam dünyası adına. Ulusal kimlik ideolojisi, kültürel değerler, mezhep, etnisite, tarih ve coğrafya gibi unsurlar sadece destekleyici mahiyette enstrümanlar hükmündedir.

GÜLEN: CENNET İRAN’DA OLSA DAHİ…

Fetullah Gülen şöyle diyordu: “Yedi dünya bir araya gelse İran’a gitmeyi hiç düşünmedim. Ahirette cennete giden yol İran’ın içinden geçse, ben sorarım; kenarından bir yol var mı, derim. Bu kadar antipatim var, bu riyakar heriflere. Benim tabiatım bu. Fazla bulabilirsiniz; değişik meselelerde denge ama ben öteden beri Rafızi’lere karşı, riyakar, sapık, Alem-i İslam’ı parçalayan Yahudi emeline alet olmuş insanlar nazarıyla bakmışımdır. Bana, kimse onları anlatamaz.”

ERDOĞAN’I İRANCILIKLA SUÇLUYORLAR

Zaman Gazetesi Washington Temsilcisi Ali H. Arslan, Todays Zaman’ın Genel Yayın Yönetmeni Bülent Keneş, hoca efendilerinin izinden giderek, sıklıkla, Erdoğan’ın ve ekibinin İrancı olduğunu gündeme getirdiler. Hatta yapmış olduğu bir konuşmasında Keneş, Erdoğan döneminde ülkenin İranlı firmalara peşkeş çekildiğini bile söyledi. İranlı firmalar incelendiği takdirde, daha değişik bir resim çıkacakmış.

DAVUTOĞLU’NUN EKİBİ DE İRANCI

Zaman Gazetesi muhabiri Ahmet Dönmez, benzeri bir hezeyanı yeniden dile getirdi. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun ekibi Selefi, İrancı ve eski Radikal İslamcılardan oluşan dar bir hizipmiş.

Dönmez, “Başbakan Davutoğlu Ekibini Meclis’e Taşıyor” başlıklı derin(!) analizinde ekibin profilini çıkarmış. Dönmez’e göre; Ali Sarıkaya, Taha Özhan, Ertan Aydın, Hakan Fidan ve istifa listesindekilerin tamamı, çok anlamlı yeni bir resim çıkarıyormuş ortaya.

FİDAN ÖNCE KAHRAMAN SONRA İRANCI OLDU

Ağustos 2010 tarihli Zaman’dan bir haber başlığı: “Tel Aviv, Fidan’ı hedef gösterdi”

Haberde görüşleri alınan en dikkat çekici isim Sedat Laçiner. Şöyle demiş: “Fidan’ın MİT’e kendi damgasını vurması biraz zaman alacak. İsrail, şu andaki Türkiye hükümetinin değişmesini istiyor. Bunu yapmanın bir yolu da, Türkiye hükümetini ya da onların kurumlarını Hamas gibi örgütlerle ilintili göstermek ya da istihbarat servisinin başkanının İran ile özel bir yakınlığı varmış gibi sunmak."

PARALELİN YAZARLARI HAKAN FİDAN’I ÖLÜMÜNE SAVUNUYOR

Hakan Fidan’ın İrancı olduğuna o sıralar inanmayan bir tek o da değil. Bu satırlar da İsrail’i çok iyi bilen Zaman yazarı Kerim Balcı’nın 9 Ağustos 2010 tarihli köşesinden: “… herhalde MOSSAD’ın edindiği istihbarata dayanarak İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak, yeni MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı ‘İran yanlısı’ olmakla suçluyor. Çuvallama üstüne çuvallama… MİT müsteşarını İran yanlılığı ile itham etmek, onu oraya getireni, bugüne kadar gelmiş olduğu bütün makamları onaylayan herkesi itham etmektir.”

Gazetenin dış politika yazarı Abdülhamit Bilici’nin “İsrail’in MİT rahatsızlığının derin nedenleri?” başlıklı yazısı da aynı paralelde.

HAKAN FİDAN CIA VE MOSSAD’I ÇILDIRTMIŞ

Cemaatin daha derin seslerine bakalım biraz da. Rauf Atilla Polat onlardan biri. Bu adla ya da rumuzla cemaate yakın istihbarat sitelerinde daha sonra Fidan’ı İrancı ilan edecek bol istihbaratlı, ilginç yazılar yazacak olan Polat, 10 haziran 2010’da şöyle yazmış: “MİT’in başına Müslüman-Türk yani ‘milli’ bir müsteşarın gelmesi ise Ergenekon-CIA-MOSSAD üçlemesini çıldırtmış durumda.”

Emre Uslu: Hakan Fidan adam gibi adamdır. Şerefsizlerin manipülasyonu onu küçültmez. (27 Aralık 2011)

Önder Aytaç: Hakan Fidan bu ülkedeki gelmiş geçmiş en yerli ve Anadolu insanı olan MİT müsteşarıdır. Değeri kavranmalı ve ayak oyunlarına kurban edilmemeli. Uyuma Türkiye #hakanfidanasahipçık (2 Ocak 2012)

2013’TE HAKAN FİDAN İRANCI OLDU!

Hakan Fidan’ın cemaat tarafından doğrudan ve açıktan İrancılık ve İran ajanlığıyla suçlanması için ise 2013 sonlarına doğru cemaat-AK Parti geriliminin artması beklendi. Güya 2001’den beri polisin elinde olduğu iddia edilen Hakan Fidan’ın İran ajanı olduğunu gösteren belgeler dolaşıma sokuldu.

SON 2 YILDIR PARALELİN İRAN NEFRETİ BÜYÜK AŞKA DÖNÜŞTÜ

EKREM DUMANLI İRAN’I YERE GÖĞE SIĞDIRAMIYOR

Türkiye bu soruya cevap aramak zorunda. Uzun seneler dünyaca ambargo uygulanan İran, üst üste diplomatik adımlar attı ve dünya devletleri ile uyumlu bir model ortaya koydu. Türkiye “değerli yalnızlık”ı tercih edip kendi içine kapanırken ve yolsuzluklara teslim olurken İran hamle üstüne hamle yaptı. Hırsızlık ve yolsuzluktan hesap sorduğu gibi Batı ile anlaşarak halkına yeni bir gelecek vaat etti. Ve İran halkı sokaklara taşarak bu durumu bayrama çevirdi. Bizdeki bazı aklıevveller Şanghay beşlisine güzellemeleri yapıp istihbarat devleti kurmaya yeltenirken ve bununla eski İran’a özenirken yeni İran eski Türkiye olma yolunda.

ADEM YAVUZ ARSLAN İRAN İSTİHBARATIYLA GÖRÜŞTÜ

Sabah Gazetesi Özel İstihbarat Servisi Müdürü Abdurrahman Şimşek, 6 Mayıs 2015’te Adem Yavuz Arslan’ın ABD’deki faaliyetlerini deşifre etmişti.

Abdurrahman Şimşek, Adem Yavuz Arslan’ın Chicago Navy Pier bölgesinde bulunan bir kafede, İran İstihbarat servisine bağlı şahıslarla Paralel Devlet Yapılanması Örgütü adına görüşmeler yaptığını açıklamış.

Şimşek, "Adem Yavuz Arslan, herhalde kafede İran istihbarat Servisi elemanlarıyla ne konuştuğunu bize mantıklı olarak açıklar!" ifadesini kullanmış. Arslan bu sözlere cevap bile verememişti.

FARUK MERCAN: İRAN BÜYÜK DEVLET

Faruk Mercan kendi üniversitelerinde düzenlenen Türkler, Kürtler, Araplar” sempozyumunda İran’a methiyeler düzerken köşe yazısını yine İran’la kapatıyor.

Türkler, Kürtler, Araplar” sempozyumuna bile İran’ın ağır gölgesi düştü. Sözün kısası, İran Türkiye’yi geride bırakıyor ve gerçekten büyük oynuyor…

ALİ BULAÇ 5 KİŞİNİN OLDUĞU ÖZEL YEMEĞE DAVETLİ

İran’ın Ankara Büyükelçisi Ali Rıza Bikdeli Ali Bulaç’ın da aralarında olduğu beş gazeteciye Şubat ayında İstanbul’da bir yemek verdi. Zaman yazarı Bulaç bu yemeği köşesinde ballandıra ballandıra anlatırken İran’a da büyük övgü düzmeyi ihmal etmiyor.

Bakın sözde İran düşmanı gazetedeki İran güzellemesine:

Büyükelçi iyi bir diplomat. Tarih, bölgenin yapısı, İslam kültürü ve diplomasi konusunda hayli donanımlı. Cengiz Han’dan bu yana Türkiye-İran ilişkilerini 10 cümlede özetledi.

FETULLAH CEMAATİ DOSYASI /// Sabah : Emniyet Gülen örgütüne ‘terör örgütü’ diyor, ama de lil sunmuyor

‘Emniyet’ten 52 sayfalık Gülen örgütü raporu’ iddiası

Sabah yazarı Ferhat Ünlü, 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonları sonrası AKP hükümeti tarafından "paralel yapı" olarak nitelenen ve savcılığın "Gülen örgütü" adı altında soruşturma başlattığı Gülen cemaatiyle ilgili "Emniyet Gülen örgütünün ‘terör örgütü’ olarak nitelendirilebileceğini belirtiyor. Bununla birlikte cebir ve şiddet unsurunun, raporun gönderildiği başsavcılıkça yürütülen soruşturma sonucunda delillerle desteklenmesi halinde terör örgütü niteliklerinin tamamlanacağı görüşü de eklenmiş" iddiasında bulundu. "Ama önemli olan, istihbari tespit ve bulguları hukuki delillere dönüştürebilmek" diyen Ünlü, "Yani Emniyet de topu en kritik noktada yargıya atıyor" ifadesinin Ünlü’nün Sabah’ta "Devletin gizli Gülen raporu" başlığıyla yayımlanan (19 Temmuz 2015) yazısı şöyle:

Devletin polisiye ya da istihbari konseptiyle yargı kararlarının kusursuz biçimde örtüştüğü rejimlerde jüristokrasi (yargıçlar, savcılar rejimi) gölgesi her zaman daha belirgindir. Türkiye’de 2007-2012 arasında olduğu gibi polis fezlekelerinin iddianamelere, iddianamelerin de yargı kararlarına dönüştüğü bir sistemdir bu. Bugün aynı şeyi gözlemlemiyoruz. Öyle ki Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne, nam-ı diğer Kırmızı Kitap’a terör örgütü ve ulusal güvenliğe tehdit içeren paralel yapılanma olarak giren Gülen Örgütü’yle ilgili yargı kararları Kırmızı Kitap’taki bu yaklaşımı yansıtmıyor. Bunun son örneğini böcek davasının gerekçeli kararında gördük. Kararda özetle örgütün casusluk suçlarının ispatlanamadığı belirtiliyor. Gülenist jüristokrasi rejiminde yaşamaya devam ediyor olsaydık cemaatçiler, muhalifleriyle ilgili bu tür kararlar vermez, bilakis delil yoksa sahtesini üretip iddiayı karara dönüştürmeye çalışırlardı. Nitekim öyle yaptılar yakın geçmişte. Bu hafta Üç Boyutlu Portre’de flaş kısımları 1 Temmuz’da SABAH Gazetesi’nde manşetten yayınlanmış, ancak detayları pek bilinmeyen Emniyet’in FETÖ Raporu’ndan yerimiz elverdiği ölçüde bölümler paylaşacağız. Bu rapordaki bilgi ve kanaatlerin ne kadarının yargı kararına dönüştüğünü ise davaların sonuçlanmasından sonra hep birlikte göreceğiz. Raporu detaylı okuyunca örgüt yapılanmasının devlet raporlarındaki görünümü ile bu örgüte ilişkin yargı kararlarındaki görünümü arasındaki çelişki görülüyor. Bunun en önemli sebebi, örgüte atfedilen casusluk gibi suçların, istihbari açıdan doğru olmasına rağmen hukuken ispatlanmasının güç olması.

Haberleşme yöntemleri

Emniyet Genel Müdürlüğü’nce hazırlanan gizli ibareli 4 Mart 2015 tarihli raporda Genel Müdür Yardımcısı Zeki Çatalkaya’nın imzası bulunuyor. Rapor, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, 2014/109321 sayılı soruşturma kapsamında Emniyet’ten bilgi istemesi üzerine gönderilmiş. Özetle Gülen Örgütü’nün 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği, yani bir terör örgütü olup olmadığı soruluyor Emniyet’ten. Emniyet de 52 sayfalık raporun Netice ve Kanaat bölümünde örgütün devletin varlığını tehlikeye düşürmek amacıyla kurulduğunu ve bu yönüyle 3713 sayılı kanun kapsamında terör örgütü olarak nitelendirilebileceğini belirtiyor. Bununla birlikte cebir ve şiddet unsurunun, raporun gönderildiği başsavcılıkça yürütülen soruşturma sonucunda delillerle desteklenmesi halinde terör örgütü niteliklerinin tamamlanacağı görüşü de eklenmiş. Yani Emniyet de topu en kritik noktada yargıya atıyor. Raporun bir yerinde, "Özellikle 1990’lı yılların başından itibaren yurtdışına açılmaya başlayan yapı, zaman içerisinde hayatın doğal akışına aykırı şekilde dünya genelinde 160 ülkede faaliyet gösterir hale gelmiştir" cümlesi var. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) eski Müsteşarı Şenkal Atasagun’un da istihbarat raporlarına dayanarak benzer görüşler ileri sürdüğünü 9 Kasım 2014 tarihinde bu köşede yazmıştık. Ama önemli olan, istihbari tespit ve bulguları hukuki delillere dönüştürebilmek. Raporda -detayları yazının uzun versiyonunda okuyabilirsiniz- Paralel Devlet Yapılanması’nın örgütlenme modeli, Skype, WhatsApp kullanmadan pelür kağıdı ve canlı kurye ile haberleşmeye kadar çeşitlilik arzeden gizli haberleşme metotları, istihbarat ağı, arşivi ve yabancı gizli servislerle ilişkisine dair bilgiler var. Paralel Devletle Mücadele konusundaki yanlışlık ve eksikliklerin izinin, devletin bu tür raporları ile yargı kararları arasındaki farklılıklarda sürülmesi gerektiğini düşünüyorum. Devlet, bu mücadeleyi kendisi açısından varoluşsal bir savaş olarak görüyorsa (ki haklı olarak öyle görüyor) ilgililer nüanslara yoğunlaşmalı. Malum, şeytan ayrıntıda gizlidir.

FETULLAH CEMAATİ DOSYASI /// VİDEO : Hüseyin Gülerceden bomba cemaat açıklaması

VİDEO LİNK :

http://video.star.com.tr/album/haber/708505/1/Guncel