Aylık arşivler: Temmuz 2015

TEKNİK TAKİP DOSYASI /// Wikileaks’ten Almanya’ya : Dinleme belgelerini verebiliriz

Wikileaks’in kurucusu Assange, Merkel’in dinlendiğini gösteren belgeleri talep gelmesi halinde verebileceklerini söyledi

Wikileaks kurucusu Julian Assange, ABD istihbaratının Almanya Başbakanı Angela Merkel’i dinlediğini gösteren bilgi ve belgeleri Alman makamlarının talep etmesi durumunda paylaşabileceğini söyledi.

Assange, Alman haftalık Der Spiegel dergisine verdiği demeçte, ABD Ulusal Güvenlik Kurumu’nun (NSA) dinleme faaliyetleri konusunda, Alman parlamentosu kurulan araştırma komisyonuna yardımcı olmak istediğini, tanıklık yapmaya hazır olduğunu bildirdi.

ABD’ye iade edilme tehlikesi nedeniyle 2012 yılından bu yana sığındığı Londra’daki Ekvador Büyükelçiliği’nden dışarı çıkamayan Assange, "Eğer Alman milletvekillerinin bir tanığa ihtiyacı varsa, buraya gelip bana sorularını yöneltmelerinden memnun olurum" dedi.

NSA’nın Almanya Başbakanı Merkel ve üst düzey siyasetçileri uzun yıllar boyunca dinlediğini, özellikle de Almanya’nın ekonomi politikaları hakkında bilgi almaya çalıştığını öne süren Assange, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Elimizde Alman siyasetçilerin, özellikle de başbakan ve dışişleri bakanının dinlendiği gösteren belgeler var. Bunlar arasında, bir süre önce yayımladığımız, Merkel’in yakın çevresindeki 56 üst düzey kişinin telefonlarının bulunduğu liste de bulunuyor. Kaynaklarımızı açıklayamayız, ama bu belgelerin gerçek olduğunu gösteren nedenleri onlara anlatabiliriz."

Internette yayımladıkları listede dinlenen cep telefonu numaralarını açık bir şekilde vermediklerini, ancak soruşturma komisyonuna listenin asıl halini gösterebileceklerini ifade eden Assange, şunları kaydetti:

“Elimizdeki Alman siyasetçilere ve üst düzey yöneticilere ait 125 kişilik telefon listesin hukuki açıdan büyük önem taşıyor. Almanya’da federal başsavcılık daha önce dinlemeler hakkında soruşturma açmış ancak daha sonra bunların gerçek olup olmadığını hukuki olarak kanıtlayamayacağını söyleyerek soruşturmayı kapatmıştı. Listenin yanı sıra dinlemeler kullanılarak hazırlanmış değerlendirme raporlarını da yayımladık. Bunlar da Merkel ve diğerleri arasındaki telefon görüşmelerinin dinlenmesi, buradan veriler elde edilmesiyle hazırlanmış."

Wikileaks internet sitesi tarafından temmuz başında yayımlanan dinleme listesinde, Başbakan Angela Merkel’in büro ve cep telefonlarının yanı sıra, istihbarat servislerinden sorumlu bakan Peter Altmaier ile selefi Ronald Pofalla, istihbarat servislerinin koordinasyonundan sorumlu Müsteşar Klaus-Dieter Fritsche ve Hristiyan Birlik Partilerinin (CDU/CSU) Federal Meclis Grubu Başkanı Volker Kauder’in telefon numaraları bulunuyordu.

Wikileaks’in açıkladığı son belgeler Alman kamuoyunda tepkilere yol açmış, istihbarat servislerinden sorumlu bakan Peter Altmaier 2 Temmuz’da ABD’nin Berlin Büyükelçisi John B. Emerson Başbakanlığa çağırarak açıklama talep etmişti.

TEKNİK TAKİP DOSYASI /// GÜLTEKİN AVCI : Şüpheli 5 ülke

Dışişleri Bakanlığı’nda yapılan Suriye zirvesine ortam dinlemesi yapılmasının arkasından ABD Ulusal Güvenlik Ajansı NSA çıkmıştı.Şimdi 17 Aralık yolsuzluk operasyonun ardından gündeme gelen “kriptolu telefonları dinleme” skandalı da mercek altına alındı.

Taraf Gazetesi‘nin haberine göre, 18 aydır kriptolu telefonları kimin dinlediğini araştıran Türk bilişim uzmanları, elde ettikleri sonuçları, NSA eski çalışanı Edward Snowden’in ifşaatıyla kıyaslamış. Sonuçta, kriptolu telefonlarda kullanılan şifrelemelerde, bir açık kapı bırakıldığı ve bu kapı üzerinden kriptolu telefonların dinlendiği belirlenmiş.

Bu sonuçla gözler, şifrelemedeki açık kapıyı bilen 5 ülkeye çevriliyor.

Yani kriptolu telefonları, ABD, İngiltere, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın dinlendiğine yönelik emarelere ulaşılmış.

Sonuç hiç şaşırtıcı değil.

5 ülkenin şüpheli çıkması da oldukça ilginç.

Neden mi?

Çünkü küresel gözetim ağı olarak kurulan ECHELON sisteminin 5 kurucu üyesi vardı.

Aynı ülkelerdi.

İleri teknoloji ürünü bu sofistike sistem 5 ülkenin (ABD, İngiltere, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda) istihbarat örgütleri arasında kuruldu.

Ve ECHELON, dünya üzerindeki iletişim sistemlerini denetlemek için kurdukları ortak projenin kod adıydı.

ECHELON projesinin temelleri 1947’deki UKUSA Anlaşması’yla atılmış ve 1971’de hayata geçmesinden günümüze kadar kapsamını ve kullandığı teknolojileri sürekli genişletmiştir.

Liderliğini ABD Ulusal Güvenlik Ajansı NSA’nın yaptığı ECHELON‘un bugün tüm modern iletişim sistemlerini denetleyebildiği biliniyor.

Nitekim 2002’de bir tuğgeneral sohbetimizde, “Echelon tüm dünyayı dinliyor tabii” demişti.

Elde edilen teknik takip verileri, DICTIONARY (sözlük) adı verilen ve gelişmiş bilgisayarlar ağından oluşan bir filtreleme sisteminden geçirilir.

Projeye (ECHELON) ortak 5 devletin DICTIONARY‘ye girdiği anahtar kelimeleri içeren bir veri elde edildiğinde, o anahtarı içeren iletişim paketi otomatik olarak isteği yapan ülkenin istihbarat örgütüne gönderiliyordu.

Teknolojik ürünler ve kriptoloji üreterek diğer ülkelere de transfer eden ECHELON üyesi ülkeler, bu yazılım transferlerinde kendileri için açık kapı bırakmazlar mı?

Başkasının teknolojisini kullanmak her zaman boyun eğmektir.

Usta, kendisinin çözemeyeceği bir sistemi talebeye öğretmez.

Nitekim geçmişte büyük bir proje olan PROMIS’te de “arka kapı” skandalı yaşanmıştı.

“Savcı yönetim bilgi sistemi”nin (Prosecutor’s Management Information System) kısaltması olan PROMIS, ABD Adalet Bakanlığı’na bağlı savcı bürolarının veri tabanlarını birleştirmek amaçlıydı.

Inslaw şirketi tarafından 1970’lerin sonunda geliştirilen sistem, girdiği bütün veri tabanlarını bir dosya içine toplamasıyla türünün ilk örneği olan bir bilgisayar yazılımıydı.

Bu projeden nasıl haberimiz oldu?

Kaliforniya grubu olarak geçen CIA-hükümet bağlantılı bir çete, PROMIS’i illegal olarak başka devletlere sattığı için, yazılım şirketi dava açınca.

Fakat CIA ve MOSSAD, bu satışlardan önce yazılıma bir arka kapı (back door) yerleştirir.

Bilgisayardaki bilgilere ulaşılabilecek bir arka kapı açılması, bu programı veri tabanlarını birleştirme hevesiyle alan ülkelerin, aynı anda bu dosyayı CIA ve MOSSAD’a göndermeleri demekti.

1990’da Inslaw‘ın ABD Adalet Bakanlığı aleyhine açtığı davalar sürerken, PROMIS‘i geliştiren firma sahibi William Hamilton Kanada’dan gelen bir mektupla sarsılır…

Kanada Hükümeti, Dağ Polisi de dâhil pek çok devlet dairesinde zorunlu olarak İngilizce sürümün kullanıldığını belirtip PROMIS‘in Fransızca versiyonunun olup olmadığını sormaktadır.

Hamilton şaşırır, çünkü o güne kadar Inslaw, Kanada’ya tek bir kopya bile PROMIS satmamıştır!

Sonra haberler birbirini izler…

Sonunda CIA ve NSA de bu isimde bir yazılım kullandığını kabul ediyor.

PROMIS yazılımının özelliği şuydu:

Çeşitli ülkelerin gizli servisleri tarafından suçluların, şüphelilerin, giderek de politik muhaliflerin fişlenmesi, takibi ve hatta "infaz"ı için kullanılan yazılım, elektronik ortamlarda bırakılan her izi bir avcı gibi adım adım sürüp hafızasında saklıyordu.

PROMIS programı Türkiye’ye de satılmıştı!

Kriptolu telefon yazılımlarına bir de bu açıdan bakmak gerek.

RESEARCH DOCUMENT : Court Rejects Chiquita’s Bid to Hide Terror Payment Records

National Security Archive * Public Citizen

U.S. Appeals Court Upholds National Security Archive Victory in Fruit Company’s "Reverse-FOIA" Action

Contact:
Michael Evans, mevans@email.gwu.edu, (202) 236-9112
Angela Bradbery, abradbery@citizen.org, (202) 588-7741

Posted – July 17, 2015

Read the court ruling

Washington, D.C., July 17, 2015 – In an important victory for transparency and corporate accountability, a federal appeals court in Washington, D.C., has ruled that the U.S. Securities and Exchange Commission (SEC) should release to the National Security Archive some 9,257 pages of records produced by Chiquita Brands International to the SEC as part of an investigation of the company’s illegal payments to a Colombian terrorist organization, the United Self-Defense Forces of Colombia (AUC), a group responsible for egregious acts of violence during Colombia’s civil war.

The National Security Archive is a non-governmental, pro-transparency organization and leading nonprofit user of the Freedom of Information Act (FOIA) located at The George Washington University in Washington, D.C.

Chiquita had argued that release of the records under FOIA would deny it a fair trial in a Florida case brought on behalf of the AUC’s victims. Today, a three-judge panel of the U.S. Court of Appeals for the D.C. Circuit unanimously rejected Chiquita’s argument, writing that, “Neither the [Securities and Exchange] Commission nor the district court hearing this reverse-FOIA action thought release would deprive Chiquita of a fair trial. We agree with them.”

“The court of appeals’ decision is an important victory for FOIA requesters and the public,” said Adina Rosenbaum, the Public Citizen attorney who represented the National Security Archive in the appeal. “The decision confirms that the government cannot withhold documents from the public just because they might be of interest to someone involved in litigation. A ruling for Chiquita would have created a huge exemption to the FOIA law, with far-reaching implications. The court did the right thing by rejecting Chiquita’s argument that these records are exempt from disclosure.”

The case began in November 2008, when the Archive filed a pair of FOIA requests with the SEC asking for records relating to SEC and Justice Department investigations of Chiquita’s Colombian subsidiary, Banadex, for violations including the illegal AUC payments. In 2007, Chiquita had pled guilty to charges of “engaging in unauthorized transactions” with the AUC, which was designated a global terrorist organization by the U.S. State Department in 2001.

The D.C. Circuit decision in the FOIA case clears the way for the release of 9,257 pages that Chiquita identified as the most sensitive records that it turned over to the SEC during the course of the investigations.

In April 2011, the Archive published some 5,500 pages of Chiquita’s records released by the Department of Justice in response to similar FOIA requests. Those records revealed that Chiquita benefitted from its transactions with both AUC “paramilitary” groups and insurgents from the FARC and ELN guerrilla groups. The records call into question the Justice Department’s determination, spelled out in the 2007 plea deal, that there was no evidence of a quid pro quo with the illegal groups.

“More than eight years ago, Chiquita became the first U.S. company to be convicted for engaging in transactions with a global terrorist organization,” said Michael Evans, senior analyst at the National Security Archive. “Finally the victims of AUC violence and the general public will get a look at what might be the most important document collection ever assembled on corporate ties to terrorism.”

MK ULTRA PROJECT /// VİDEO : Neurophone Inventor Dr. G Patrick Flanagan

VİDEO LİNK :

https://www.youtube.com/watch?v=BNYPM8gDInc&feature=youtu.be

TARİH : Rosetta Taşı

Rosetta Taşı, ya da Reşid Taşı, Mısır’da kale yapımındaki bir kazı sırasında rastlantı eseri bir Fransız askeri tarafından bulunmuş, Mısır’da Fransızlar tarafından kurulmuş olan enstitüye gönderilmiştir.

Taş, belli başlı üç Mısır tapınağına gönderilmek amacıyla ve üç dilde yazılmış. Bu diller: Demotik (Mısır’da halkın kullandığı dil), Hiyeroglif ve Antik Yunanca. Böylece Mısır halkı ile Mısır asilleri ve Yunanlar bu antlaşmayı rahatlıkla okuyabilmişlerdir.

Yüzyıllar boyunca çözülemeyen bir sır olarak kalan Hiyeroglif, Napolyon’un 1798 yılındaki Mısır Seferi sırasında bulunan bu taşın yardımıyla çözülmüştür. Antik Mısır yazıları çözülmeden önce arkeologlar, Hiyerogliflerin Mısır’ın tufan’dan önceki yaşamına ait şekiller olduğunu düşünürlerdi. MÖ 196 yılında yazıldığı tahmin edilen bu taş adını bulunduğu Reşit (Rosetta) kasabasından almaktadır. Ağırlığı 760 kg dan daha fazla ve 114 cm uzunluğunda, 72 cm genişliğinde, 28 cm kalınlığındaki bu taş granit ya da siyah bazalttan yapılmıştır. Büyük İskender’in Mısır’ı fethinden sonra hüküm sürmeye başlayan Ptolemaios Hanedanı’nın hükümdarlarından biri tarafından yazdırılmıştır. O güne kadar okunamamış Demotik ve Hiyeroglif alfabelerinin yanı sıra, okunabilen Yunanca bir metnin de aynı taş üzerinde bulunması ile tek bir metnin üç ayrı dilde yazılmış olduğu görüşü pek çok araştırmacının ilgisini çekmiştir. Taşın ve dolayısıyla Hiyeroglifin sırrını çözen araştırmacı, 1822 yılında, eski Mısır yazılarının güncel koptik diline benzediğini ortaya koyan araştırmacı Jean-Francois Champollion olmuştur. Yazıtın Yunanca kısmını Hiyerogliflerle kıyaslayan Champollion’a Demotik alfabesini 1814 yılında çözen İngiliz Thomas Young’ın çalışmaları da yardımcı olmuştur.

Eski Mısır’a ait yazıların çözülmesi ile birlikte Egyptology diye adlandırılan Eski Mısır bilimi doğmuş ve geçmiş yüzyılların açıklığa kavuşması kolaylaşmıştır. İngiliz kolleksiyoncuların eline geçen taş, günümüzde British Museum’da sergilenmektedir.

Rosetta Taşı’nda yazanlar

Saltanatta, genç bir hükümdar babasının krallığının varisi olmuştur. O hükümdar ki hükümdarların efendisi, en şanlı, şereflisi, Mısır’ın kurucusudur ve onun dindarlığı tanrılara doğru, zaferleri düşmanların üzerinedir, o insanlığın uygar hayatını geliştirmiş olandır, Otuz Yıl Festivallerinin1 efendisi, Ptaah kadar yüce, Ra gibi bir kraldır. O aşağı ve yukarı ülkelerin muhteşem hükümdarıdır. Philopatores’in evladı, Ra’nın zafer bahşettiklerinden olmaya, Ptaah’ın kabul edip onayladıklarından biri, Amun’un yaşayan suretidir. Ra’nın oğlu, Ptolemy, -sonsuza dek yaşayacak olan, Ptaah’ın sevdiği- dokuzuncu yılında, Aetos oğlu Aetos tanrı Alexander’in rahibi,ve tanrı Soteres’in, ve tanrı Adelphoi’in ve tanrı Euergetai’in, ve tanrı Philopatores’in rahibi2 olduğunda, Xandikos ayının dördünde, Mısırlıların takviminde Mekhir3 ayının onsekizinci gününde, Diogenes ‘in kızı Areia, Philadelphos’ın kız kardeşi ve karısı, kraliçesi ve Ptolemy kızı Irene Arsinoe Philopator’un rahibesi oldu.

Orada kahinlerin ve rahiplerin başı ile tanrılığın hükümdar kıyafetini giydirmek için tapınağa girmiş olan ve yelpaze taşıyıcıları ve kutsal yazıcılar ve Memphis’in kralıyla tanışmaya ülkenin her yanındaki tapınaklardan gelmiş bütün diğer rahipler, babasının krallığına varis olan -sonsuza dek yaşayan ve Ptaah’ın sevdiği, Ptolemy(V), Tanrı Epiphanes Eucharistos’un kabul seremonisi için bir araya geldiler. Onlar, Memphis’teki tapınakta bir araya geldikleri bugün ilan ettiler ki:

Kral Ptolemy ve Kraliçe Arsinoe’nin oğlu, Ptaah’ın sevdiği, sonsuza dek yaşayacak, Kral Ptolemy, Tanrı Epiphanes Eucharistoris, tapınaklara da onların içinde ikamet edenlere, onun hükmü altında olan diğerlerlerinin hepsine olduğu gibi iyiliklerde bulunmuştur. Onun tanrı olarak varlığı hem tanrılıktan hem Osiris ve İsis’in oğlu, -babasının intikamını almış- Horus’a benzer bir iyilikten çıkmıştır. Onun iyilikseverliğindeki isteklilik tanrılara doğrudur, tahıl ve para olarak gelirleri tapınaklara bahşetmiştir ve Mısır’a daha da çok bolluk ve refah getirmek için daha fazla harcama yapmayı ve tapınaklar kurmayı üstüne almıştır. O bütün kendi yol yöntemlerinde hep cömert olmuştur. Mısır’da mecburi olarak toplanan gelir ve vergi borçlarını bağışlamış, diğerlerini hafifletmiş, bu düzenlemeyle insanlar ve tüm diğerlerinin onun saltanatı boyunca mal-mülk sahibi olabilmesi mümkün hale gelmiştir. O Mısır’da ve krallığın geri kalanında bulunanların borçlarını affetmiş, çok uzun zamandır hapishanelerde bulunanları ve suçlamalar nedeniyle göz altında bulundurulanları affetmiştir, onlara karşısında mesul bulunduklarından özgür bırakılmıştır; ve;

Tanrıların hoşuna gidecek biçimde tapınakların gelirlerinin sürmesini ve onlara senede bir olarak para yahut tahıl olarak ödeme yapılmasını , babasının saltanatında da tanrılara tahsis edilmiş olan mal-mülklerin, bağların ve bahçelerin gelirinin de keza aynı şekilde tapınaklara verilmesini emretmiştir; ve

O bunun yanında rahiplere yönelik saygıyla, rahipliğe kabul ediliş için ödenen verginin, kendi saltanantının ilk yılında, babasının saltanatı boyunca belirlenip uygulanandan daha fazla olmamasını emretmiştir; ve rahipliğin buyruğundakilerin yılda bir defa İskenderiye şehrine gelme zorunluluğunu da kaldırmıştır.

O, donanma için kamulaştırılmış gemilerin bundan böyle istihdam edilmesini emretmiş ve tapınaklar tarafından hükümdarlığa keten kumaş olarak ödenen verginin ikinci ve üçüncü kalitede olanlarını bağışlamıştır. Eski dönemden kalmış ve ihmal edilmiş her ne var ise, en uygun duruma gelecekleri biçimde, tanrılara karşı geleneksel görevlerin,borçların uygun biçimde ödenmiş olmasına da dikkat edilerek restore edilmiştir; ve ayrıca o adaleti hepsine, Muhteşem ve yüce Tanrı Toth gibi eşit biçimde tanzim etmiştir; ve o savaşçılar sınıfının geri dönmesini ve kargaşalık günlerinde uygunsuz biçimde kandırılmış olan diğerlerininde eski pozisyonlarındaki meşguliyetlerine geri dönmelerine müsaade edildiğini buyurmuştur; ve

O, Mısır’ı kara ve deniz yoluyla tehdit eden düşmanlara karşı süvari ve piyade güçleri ve gemiler tedarik edip, tapınaklarda çok büyük miktarlarda bulunan para ve tahılın ve ülkenin her yerindekilerin güvenlik içinde olmalarını sağlamıştır ve Busirite idari bölgesinde bulunan Lycopolis’e gitmiştir. Bu şehir daha önce işgal edilmiş ve kuşatmaya karşı stoktaki bolca silah ve her tür başka mühimmatla güçlendirilmişti. Aralarında tapınaklara ve Mısır’ın her yanında ikamet eden insanlara zarar veren kafirlerinde bir araya toplanmış olduğu iktidara muhalefet edenlerin karşısında ordugahını kurdu, tümsekler ve siperlerle ve dikkatle hazırlanmış takviyelerle kuşattı. Onun saltanatının sekizinci yılında Nil daha önce olduğu gibi ovalara doğru taşmak üzere büyük bir yükselme gösterdiğinde o kanalın çıkış noktalarına hiç de az sayılamayacak miktarda paralar harcayarak yaptırdığı setlerle bu taşmayı engelledi. Süvari birliklerini ve piyadeleri onları koruyacak biçimde yerleştirdi, kısa zamanda çok şiddetli biçimde hücum ederek şehri aldı ve içindeki bütün kafirleri Osiris ve İsis’in oğlu, Tanrı Horus, Tanrı Thoth gibi yok etti. Aynı bölgedeki babasının saltanatı zamanında da ayaklanmış olan, bütün ülkeyi rahatsız eden, tapınaklara zarar veren isyancıları da kontrol altına aldı. O Memphis’e babasının ve kendi krallığının öcünü almak için geldi ve onları hak ettikleri biçimde cezalandırdı. Ve o aynı zamanda hükümdarlığın kabulu seremonilerilerinin uygun biçimde yerine getirilmesi için geldi; ve

O hükümdarlığının sekizinci yılında, hükümdarlığına uygun biçimde, hiç te küçük miktarlarda olmayan tahıl ve parayı tapınakların geliştirilmesi için bağışladı, yine buna benzer biçimde hükümdarlığına gönderilmemiş keten kumaşın cezasını da ve bunların dağıtımını ve bunların onaylanması için ödenen çeşitli ücretleri de bağışladı ve bununla birlikte yine aynı dönem için tapınaklardan her iki ölçü tahıl için bir ölçü ve benzer biçimde her iki asma için bir kavanoz şarap olarak alınan vergiyi de bağışladı. ve

O pek çok hediyeyi Apis ve Mnevis4 ve Mısır’ın diğer kutsal hayvanları için ihsan etti. Çünkü o, bu havyanlara kendisinden önceki diğer krallardan daha saygılı, onlara daha bağlıdır. Ve onların kabristanları için cömertçe ve görkemli şeyler verdi ve onların kabirleri için düzenli ödemelerde bulundu, kurbanlarla, festivallerle ve diğer alışılmış olan görenekleri yerine getirerek saygısını gösterdi ve o yasalara uygun biçimde Mısır’ın ve tapınaklarının onurunu korudu ve o Apis’in tapınağını bol bol altın ve gümüş harcanarak yapılmış zengin işlemelerle süsleyip, küçük miktarlarda olmayan değerli taşlarla donattı; ve

O tapınaklara ve türbelere ve sunaklara kaynaklar bularak, onlara gelir sağladı ve o onlardan ihtiyacı olanları, dine ait konularda sahip olduğu iyiliksever tanrı ruhuyla tamir ettirdi; ve

Bir tahkikattan sonra o, saltanatı boyunca, en saygıdeğer tapınakları yenilemiş, ve bunlar olurken ona ödül olarak tanrılar sağlık, zafer ve güç ve diğer bütün iyi şeyleri vermişlerdi ve o ve onun çocukları hükümdarlığı her zaman ellerinde tutacaklar.

Uğurlu talihin yardımıyla : Ülkenin bütün tapınaklarındaki rahipler tarafından Kral Ptolemy’nin – sonsuza dek yaşayacak, Ptah’ın sevdiği, Tanrı Epiphanes Eucharistos – ebeveyni Tanrı Philopatores ve aynı zamanda Mısır’ın koruyucusu, Ptolemy olarak da anılan ve ataları Yüce Euergatai ve tanrı Adelphoi ve tanrı Soteres gibi onurunun yükseltilmesi ve sonsuza dek yaşacak olan Kral Ptolemy’nin -Ptah’ın sevdiği, Tanrı Epiphanes Eucharistos- resminin bütün tapınakların en göze çarpan yerine yerleştirilmesi kararlaştırılmıştır. O, bunun yanında tapınağın en önemli tanrısı olarak duracak olan, zaferin palasını devralmış olandır. Bunların hepsi Mısır’a özgü bir tarzda biçimlenip, üretilecek ve rahipler bu resme karşı günde üç defa hükümdara olan saygılarını sunacak ve onların üstüne kutsal giysiler koyacaklar ve Mısır’a özgü festivallerde diğer tanrılara gösterilene benzer olağan onurlandırıcı bir tarzda görevlerini gerçekleştireceklerdir ve Kral Ptolemy -Kral Ptolemy ve Kraliçe Arsione’den olma, Tanrı Philopatores, Tanrı Epiphanes Eucharistos- için tapınakların her birinde altın bir kutsal eşya sandığı konulacak ve bir yontu yerleştirilecektir ve bu kutsal eşya sandığı içerideki diğer kutsal eşya sandıklarından daha yukarıda olacaktır. Tanrı Epiphanes Eucharistos’un kutsal eşya sandığı, büyük festivallerde kafile ile birlikte taşınan diğer kutsal eşya sandıklarının yanında yer alacaktır. Bu düzenlemeyle o şimdi bütün zamanlar için kolayca ayırdedilebilir olacaktır. Sandığın üstüne on altın kral tacı konacaktır. Bu taçların üzerine tıpkı diğer sandıkların üzerine konan kobra yılanları gibi bir kobra yılanı konulacaktır. Onların ortasında, o’nun Memphis’e gidip hükümdarlığının kabulü seromonisinde taktığı çifte taç durmalıdır; onlar, meydanda çember biçimde konumlanmalıdır. Sözü edilen taç, altın sembol, onun aşağı ve yukarı Mısır’a hakimiyetini ispatlayan kralın kutsal eşya sandığını belirten sekizincisinde durmalıdır. Ve Kral’ın doğum gününün kutlandığı Mesore ayının 30. gününden bu yana ve buna benzer olarak Hükümdarlıkta babasının yerine geçtiği Paophi ayının 17. gününden beri ve bunların, hepsi için büyük kutsanmışlığın kaynağı oluşundan beri, rahipler tapınaklarda bu günleri onurlu isimli günler olarak tuttular. Ayrıca emredilmiştir ki, Mısır’ın her yerindeki tüm tapınaklarda her ayın bu günlerinde şenlikler düzenlenmeli, bu şenliklerde kesilen kurbanlar ve içkiler ve bütün diğer olağan şenliklerde olanların tamamı olmalı, ve bunlar tapınaklarda görev yapan rahiplere sunulmalıdır. Ve Kral Ptolemy -sonsuza dek yaşayacak olan,Ptah’ın sevdiği,Tanrı Epiphanes Eucharistos- için ülke genelindeki tapınaklarda, her yıl Thoth5ayının ilk gününden itibaren beş gün boyunca sürecek olan, herkesin çelenkler takacağı ve Tanrıların şerefine içkiler sunacağı,kurbanlar keseceği ve diğer olağan hürmetlerini göstereceği ve her bir tapınaktaki rahibin, hizmet ettiği diğer Tanrıların isimlerine ek olarak, ‘Tanrı Epiphanes Eucharistos’un Rahipleri’ olarak da adlandırılacağı bir festival düzenlenecektir. Mısır’ın insanlarının, kanunlara göre; Kral,Tanrı Epiphanes Eucharistos’u övdüğünün ve şereflendirdiğinin herkesçe bilinmesi için, sözüedilen bu kutlamaları her yıl yaparak; O’nun ruhban sınıfı bütün resmi belgelere geçmiş ve taktıkları yüzüklere işlenmiş olacak; ayrıca bireylerin de festivalde bulunmalarına izin verilmiş ve sözüedilen, kutsal eşya sandığını tesis etmelerine ve evlerinde de bulundurmalarına izin verilmiş olacaktır.

Bu ferman sert taştan yapılmış dikili taşın üstüne kutsal dilde, yerlilerin dilinde ve Yunanların dilinde işlenecek ve birinci, ikinci ve üçüncü sıradaki tapınaklarda sonsuza dek yaşayacak olan kralın tasvirinin yanına yerleştirilecektir.

1 = Kralın taç giyme töreninden 30 sene sonra Kralın fiziki güçlerinin yeniden güçlendirip onarmak üzere düzenlenen festival.
2 = Bunlar sırasıyla Muhteşem Alexandert , Ptolemy I and Berenike I, Ptolemy II and Arsinoe II, Ptolemy III and Berenike II, and Ptolemy IV and Arsinoe III’ e tekabül eder.
3 = Tahminen bu ay Ocak ayına karşılık gelmektedir.
4 = Bu ikisi Mısır için kutsal boğalardır.
5 = Thoth hem bilgelik, yazı ve ay tanrısının, hem de Mısır takviminde ilk ayın adıdır.

Vikipedi Ansiklopedisi

FETULLAH CEMAATİ DOSYASI /// Sabah : Emniyet Gülen örgütüne ‘terör örgütü’ diyor, ama de lil sunmuyor

‘Emniyet’ten 52 sayfalık Gülen örgütü raporu’ iddiası

Sabah yazarı Ferhat Ünlü, 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonları sonrası AKP hükümeti tarafından "paralel yapı" olarak nitelenen ve savcılığın "Gülen örgütü" adı altında soruşturma başlattığı Gülen cemaatiyle ilgili "Emniyet Gülen örgütünün ‘terör örgütü’ olarak nitelendirilebileceğini belirtiyor. Bununla birlikte cebir ve şiddet unsurunun, raporun gönderildiği başsavcılıkça yürütülen soruşturma sonucunda delillerle desteklenmesi halinde terör örgütü niteliklerinin tamamlanacağı görüşü de eklenmiş" iddiasında bulundu. "Ama önemli olan, istihbari tespit ve bulguları hukuki delillere dönüştürebilmek" diyen Ünlü, "Yani Emniyet de topu en kritik noktada yargıya atıyor" ifadesinin Ünlü’nün Sabah’ta "Devletin gizli Gülen raporu" başlığıyla yayımlanan (19 Temmuz 2015) yazısı şöyle:

Devletin polisiye ya da istihbari konseptiyle yargı kararlarının kusursuz biçimde örtüştüğü rejimlerde jüristokrasi (yargıçlar, savcılar rejimi) gölgesi her zaman daha belirgindir. Türkiye’de 2007-2012 arasında olduğu gibi polis fezlekelerinin iddianamelere, iddianamelerin de yargı kararlarına dönüştüğü bir sistemdir bu. Bugün aynı şeyi gözlemlemiyoruz. Öyle ki Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne, nam-ı diğer Kırmızı Kitap’a terör örgütü ve ulusal güvenliğe tehdit içeren paralel yapılanma olarak giren Gülen Örgütü’yle ilgili yargı kararları Kırmızı Kitap’taki bu yaklaşımı yansıtmıyor. Bunun son örneğini böcek davasının gerekçeli kararında gördük. Kararda özetle örgütün casusluk suçlarının ispatlanamadığı belirtiliyor. Gülenist jüristokrasi rejiminde yaşamaya devam ediyor olsaydık cemaatçiler, muhalifleriyle ilgili bu tür kararlar vermez, bilakis delil yoksa sahtesini üretip iddiayı karara dönüştürmeye çalışırlardı. Nitekim öyle yaptılar yakın geçmişte. Bu hafta Üç Boyutlu Portre’de flaş kısımları 1 Temmuz’da SABAH Gazetesi’nde manşetten yayınlanmış, ancak detayları pek bilinmeyen Emniyet’in FETÖ Raporu’ndan yerimiz elverdiği ölçüde bölümler paylaşacağız. Bu rapordaki bilgi ve kanaatlerin ne kadarının yargı kararına dönüştüğünü ise davaların sonuçlanmasından sonra hep birlikte göreceğiz. Raporu detaylı okuyunca örgüt yapılanmasının devlet raporlarındaki görünümü ile bu örgüte ilişkin yargı kararlarındaki görünümü arasındaki çelişki görülüyor. Bunun en önemli sebebi, örgüte atfedilen casusluk gibi suçların, istihbari açıdan doğru olmasına rağmen hukuken ispatlanmasının güç olması.

Haberleşme yöntemleri

Emniyet Genel Müdürlüğü’nce hazırlanan gizli ibareli 4 Mart 2015 tarihli raporda Genel Müdür Yardımcısı Zeki Çatalkaya’nın imzası bulunuyor. Rapor, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, 2014/109321 sayılı soruşturma kapsamında Emniyet’ten bilgi istemesi üzerine gönderilmiş. Özetle Gülen Örgütü’nün 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği, yani bir terör örgütü olup olmadığı soruluyor Emniyet’ten. Emniyet de 52 sayfalık raporun Netice ve Kanaat bölümünde örgütün devletin varlığını tehlikeye düşürmek amacıyla kurulduğunu ve bu yönüyle 3713 sayılı kanun kapsamında terör örgütü olarak nitelendirilebileceğini belirtiyor. Bununla birlikte cebir ve şiddet unsurunun, raporun gönderildiği başsavcılıkça yürütülen soruşturma sonucunda delillerle desteklenmesi halinde terör örgütü niteliklerinin tamamlanacağı görüşü de eklenmiş. Yani Emniyet de topu en kritik noktada yargıya atıyor. Raporun bir yerinde, "Özellikle 1990’lı yılların başından itibaren yurtdışına açılmaya başlayan yapı, zaman içerisinde hayatın doğal akışına aykırı şekilde dünya genelinde 160 ülkede faaliyet gösterir hale gelmiştir" cümlesi var. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) eski Müsteşarı Şenkal Atasagun’un da istihbarat raporlarına dayanarak benzer görüşler ileri sürdüğünü 9 Kasım 2014 tarihinde bu köşede yazmıştık. Ama önemli olan, istihbari tespit ve bulguları hukuki delillere dönüştürebilmek. Raporda -detayları yazının uzun versiyonunda okuyabilirsiniz- Paralel Devlet Yapılanması’nın örgütlenme modeli, Skype, WhatsApp kullanmadan pelür kağıdı ve canlı kurye ile haberleşmeye kadar çeşitlilik arzeden gizli haberleşme metotları, istihbarat ağı, arşivi ve yabancı gizli servislerle ilişkisine dair bilgiler var. Paralel Devletle Mücadele konusundaki yanlışlık ve eksikliklerin izinin, devletin bu tür raporları ile yargı kararları arasındaki farklılıklarda sürülmesi gerektiğini düşünüyorum. Devlet, bu mücadeleyi kendisi açısından varoluşsal bir savaş olarak görüyorsa (ki haklı olarak öyle görüyor) ilgililer nüanslara yoğunlaşmalı. Malum, şeytan ayrıntıda gizlidir.

TARİH : Avusturya’da Osmanlı Savaş Devesi Bulundu

Avusturyada 17. yüzyıla ait bir mahzende gerçekleştirilen kazılarda Osmanlı ordusuna ait tam bir deve iskeleti çıktı. Devenin büyük ihtimalle ya ordu tarafından orada bırakıldığı ya da 1683te Viyana kuşatması sırasında Tulln şehrinde ticari amaçlı bir takasın parçası olduğu düşünülmekte. Avrupada bulunan ilk tüm halde deve iskeleti olma özelliğini taşıyan deveye yapılan DNA analizleri, ordularda sıklıkla kullanılan tek hörgüçlü deve ile çift hörgüçlü devenin bir kırması olduğunu gösterdi. Kemiklerine yapılan incelemeler ise koşum takılarak sürüldüğüne dair izler taşımakta.

osmanli-ordusuna-ait-savas-devesi-bulundu-h1428142466.jpg

DUYURU : PKK HACKER GRUBU COLD HACKERS’IN SİTESİNİ KAPATMAK İÇİN DESTEĞİNİZİ İSTİYORUZ

DEĞERLİ ÜYELERİMİZ;

HER NE KADAR KÜRT MİLLİYETÇİ GRUPLARI VE PKK SEMPATİZANLARI İLE YOĞUN ŞEKİLDE MÜCADELE ETSEKTE NÜFUS YOĞUNLUĞU BAZ ALINDIĞINDA KAPATTIRDIĞIMIZ 5 WEB SİTESİ VE FACEBOOK SAYFASINA KARŞILIK 10 TANE DAHA YENİ SİTE VE SAYFA AÇILIYOR. BİZ KAPATTIRIYORUZ ONLAR YENİ SAYFALARLA, HESAPLARLA CEVAP VERİYORLAR.

AMA BİZ YILMADAN MÜCADELEMİZE DEVAM EDECEĞİZ. ASKERİMİZE, ATATÜRK’E VE ŞEHİTLERİMİZE KÜFÜR EDEN PKK SEMPATİZANLARINA İNTERNETİ DAR EDECEĞİZ. ÇOK KARARLIYIZ. ÇÜNKÜ BU MÜCADELEDE SİZLERİN VERDİĞİ BÜYÜK DESTEK İLE VAZGEÇMEYE VE YILMAYA HAKKIMIZ OLMADIĞINI DÜŞÜNÜYORUZ.

DEĞERLİ ÜYELER,

SİZE BU MÜCADELEDEN KÜÇÜK BİR ÖRNEK VERMEK İSTERİZ. NASIL Kİ ÖZEL BÜRO HACK TİMİ, PKK SEMPATİZANI GRUPLARIN SAYFALARINI VE HESAPLARINI HACK’LİYORSA DOĞAL OLARAK ONLARIN HACK GRUBU COLD HACKERS’TA BOŞ DURMAYIP TÜRK VEYA DEVLET SİTELERİNİ HEDEF ALIYOR. SADECE 09.OCAK.2015 VE 20.NİSAN.2015 TARİHLERİ ARASINDA KÜRT HACK GRUBU COLD HACKERS TARAFINDAN 20 ADET TÜRK SİTESİ HACKLENDİ. LİSTESİ AŞAĞIDA LÜTFEN İNCELEYİN.

TABİ BU DURUMDAN ÇOĞU ZAMAN İLGİLİ SİTE YETKİLİLERİ HARİÇ KİMSENİN HABERİ OLMUYOR. BU SİTELERİN 1 GÜN KAPALI KALMASI BİLE ÇOK BÜYÜK ZARARLARA YOL AÇMAKTA. ÖZELLİKLE ULAŞIM VE SAĞLIK BAKANLIĞININ WEB SİTELERİNE YÖNELİK SALDIRILAR MAALESEF BÜYÜK ZARAR VERDİ. VE MAALESEF ÜLKEMİZDE ETKİN BİR SİBER SAVUNMA VE MÜCADELE BİRİMİ OLMADIĞI İÇİN DEVLET HİZMETLERİNİN AKSAMASI SONUÇTA VATANDAŞIN ZARAR GÖRMESİNE NEDEN OLUYOR.

TABİ BU DURUMU EL BİRLİĞİYLE ÇÖZEBİLİRİZ. EĞER HER VATANDAŞ BU TÜR SİTELERİ İHBAR EDERSE DEVLETİN BU SİTELERDEN ERKEN HABERDAR OLMASINI SAĞLAR VE BU SİTELERİN HEMEN KAPATILMASINI SAĞLAR. UNUTMAYIN, UMURSAMADIĞINIZ SÜRECE BU PKK’LILARI MOTİVE ETMİŞ OLACAKSINIZ.

AŞAĞIDA COLD HACKERS GRUBUNUN WEB SİTESİ BULUNUYOR.

BU SİTEYİ NE KADAR ÇOK KİŞİ İHBAR EDERSE SİTENİN DE ERKEN KAPATILMASINI SAĞLAR. İHBAR HATTI AŞAĞIDA. İLGİLİ YERLERİ KENDİNİZE GÖRE DOLDURUN VE GÖNDER TULUNA TIKLAYIN. İLGİLİLER GEREKENİ YAPACAKTIR. ELBETTE Kİ DEVLET YETKİLİLERİ BU SİTELERİ TAKİP EDİYOR ANCAK ÇOKLUĞU GÖZ ÖNÜNE ALINDIĞINDA HEPSİNE YETİŞMESİ MÜMKÜN DEĞİL NE YAZIK Kİ. BU NEDENLE HER VATANDAŞIN İNTERNETTE GEZERKEN BU TÜR SİTELERE KARŞI UYANIK OLMASI VE DEVLET YETKİLİLERİ İLE İŞBİRLİĞİ İÇİNDE OLMASI ELZEM BİR DURUM.

LÜTFEN BU MESAJI TÜM ÇEVRENİZE DAĞITIN VE BU KAMPANYAYA KATILMALARINI SAĞLAYIN. EĞER BİLDİĞİNİZ BAŞKA BU TÜR TERÖR İÇERİKLİ SİTELER VARSA LÜTFEN ORTAK HAREKET EDEBİLMEK İÇİN LİSTESİNİ digi.security ADRESİMİZE YOLLAYIN.

DESTEĞİNİZ İÇİN ÇOK TEŞEKKÜR EDERİZ.

ÖZEL BÜRO GRUBU

KAPATILACAK WEB SİTE LİNKİ : http://www.gerillaforum.com

twitter hesabı : https://twitter.com/coldhackers

ŞİKAYET HATTI : http://ihbarhatti.meb.gov.tr

DUYURU : PKK ve Ermeni’lerin bizim hakkımızda yaptığı videoların kaldırılması için ortak hareket edelim

DEĞERLİ ÜYELER,

HER GEÇEN GÜN KÜRT MİLLİYETÇİLERİ VE PKK SEMPATİZANLARI TARAFINDAN TÜRK ORDUSUNA VE TÜRK ASKERİNE YÖNELİK HAKARETLER ARTIYOR. ÖZEL BÜRO GRUBU ELİNDEN GELDİĞİNCE SANAL ORTAMDA Kİ BU TÜR FACEBOOK SAYFALARINI VE VİDEOLARI KALDIRMAYA ÇALIŞIYOR. TABİ BU KONUDA ÜYELERİMİZİN VERDİĞİ DESTEĞİ SÖYLEMEDEN GEÇEMEYİZ.

AŞAĞIDA YİNE BU TÜR HAKARETVARİ İÇERİK BARINDIRAN 3 ADET YOUTUBE KANALINI DİKKATİNİZE SUNUYORUZ.


1-https://www.youtube.com/user/KURDlSTANAF

2-https://www.youtube.com/user/TurkAnasiSikenKurd

3-https://www.youtube.com/user/SUPERVARTANIK

ŞİMDİ BU YOUTUBE KANALLARININ KALDIRILMASI İÇİN NE YAPABİLECEĞİMİZE BİR BAKALIM.


İLK ÖNCE BURAYA GELİN https://www.youtube.com/reportabuse


SONRA Korunan Bir Gruba Karşı Nefret Dolu konuşma ŞIKKINI SEÇİN.
SONRA IRK VE ETNİK KÖKENE TIKLAYIN VE YUKARIDA LİNKLERDEN BİRİNİ ORAYA YAPIŞTIRIP DEVAM DEYİN VE ORADAN EN KÖTÜ VİDEOLARI İŞARETLEYİN Kİ KANALIN KALDIRLMASINI SAĞLAYIN VE EK NOTLARA GELEREK ŞUNU YAZIN "Burada Türk halkına aşağılayıcı ve hakaret eden videolar paylaşılmıştır kaldırılmasını arz ederim" DİYEREK GÖNDER DEYİN. 1. VE 3. LİNKTEKİ KANALLARIN %100 KALKMASI LAZIM 3. LİNKTEKİ KANAL SAHİBİ ERMENİDİR

(VE BU KONUYU KAPATMAYALIM HERKES ŞİKAYETTE BULUNDUKTAN SONRA KALDIRALIM)

DERİN DEVLET DOSYASI : Türkiye’de Derin Devlet 2 (Hiram Abas ve MİT)

Mustafa Hiram Abas (Bay Pipo olarak da bilinir) (d. 1932, İstanbul – ö. 26 Eylül 1990, İstanbul), Türk istihbaratçı.

1932’de İstanbul’da doğdu. 1957 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdi. Müfettişlik görevinden sonra yedek subay olan ve MİT’te çalışmaya başlayan ve 12 Mart döneminde MİT’te etkin görevlerde bulunan Abas, 1978’de Namık Kemal Ersun’un tasfiyesiyle ilişkili olarak kendi isteğiyle emekliye ayrıldı.

1983’te ikinci kez MİT’e dönen Abas, 1988’de yayımlanan MİT raporu olayında sorumlu görülerek, raporu kaleme alan Mehmet Eymür’le pasif göreve alınmak istenince ikinci kez teşkilattan kendi isteğiyle ayrıldı. Korkut Eken ile abi kardeş, eski MİT müsteşarı ve korgeneral Mehmet Fuat Doğu ile baba oğul ilişkisi içinde olduğu çeşitli kitaplarda belirtilmiştir.

Amerikan silah firmalarının Türkiye temsilciliğini yapan bir şirkette çalışırken, 26 Eylül 1990 sabahı işine gitmek için yola çıktığında uğradığı suikastta yaşamını yitirdi. Evinin yakınlarında, belediye işçisi gibi giyinmiş kişilerin açtığı çapraz ateşin ortasında kalan Abas, olay yerinde öldü. Cinayeti DEV-SOL üstlense de, Hiram Abas’ın faili meçhul davası tozlu raflarda çürüyüp gitmiştir.

Günümüz kültürüne etkisi
Soner Yalçın, Hiram Abas’ın da içinde bulunduğu veya dolaylı olarak ilişkili olduğu gerçek olaylardan yola çıkarak 1999 yılında Bay Pipo adlı bir araştırma kitabı yazmıştır.

Kurtlar Vadisi’ndeki eski karakterlerden Aslan Akbey’in (Aslan Amca-Dizideki gerçek adı: Abbas Ustaoğlu) Hiram Abas’ı temsil ettiği ileri sürülmektedir.

Mustafa Hiram Abas’ı Kim Öldürdü?

26 Eylül 1990 günü o dönemde çalıştığım Sabah Gazetesi Ankara bürosunda telefonla Mehmet Eymür tarafından arandım. Mehmet (Eymür), Hiram Ağabeyin öldürüldüğünü kendisinin havaalanına doğru yola çıktığını, İstanbula gideceğini söyledi. Ardından ilave etti; Korkut (Eken) da senin oraya gelmek üzere, hemen aşağı in. Toparlandım, büro haber sorumlusu Süha Örtülüye İstanbulu uyar, Hiram Beyi öldürmüşler Bağdat Caddesinde dedim.

O dönemde Hilton Otelinin karşısındaki büroda çalışıyorum. Aşağı indim, o sırada da Korkut geldi. O dönemde İstanbula karayoluyla ancak E5den gidiliyordu. Üç buçuk saatte Hiram ağabeyin evine geldik. Eşi, kızı, oğlu ve Eymürün yanı sıra evde bir çok insan daha vardı. Son derece üzüntülüydüm. Hiram Ağabey, çok okuyan, fazlasıyla lisan bilen bir insandı. Özellikle organize suç, espiyonaj, kriminoloji (suç bilimi), psikoloji ilgilendiği sahalardı. Bu konular benim de hobimdi. Yeri doldurulmaz bir dost, bir hoca kaybetmiştim. Ölü evinde bir kenarda düşünürken aklıma geldi, bir ay kadar önce konuşurken; Cumhurbaşkanına bir memorandum sundum. Bana son derece ters gelen bir yapılanmayı gözlemledim. Bu ülke için felaket olur. Gereğini yapmazsa basına vereceğim. Dün Uğur Dündar ve Erol Simavi ile atıcılık kulübündeydim. Uğur bir silah almış, ilgilendim, kullanmaya yatkın. Erola bahsettim, yayınlarız dedi. dedi. Aklıma birinci MİT raporu ve Hiram ağabeyin istifası geldi. Ankaradan İstanbula kadar uğurlamıştım. Öndeki arabada Hiram ağabey, eşi ve kızı bulunuyor, arabayı da oğlu kullanıyordu. Arkadaki arabada Korkut, Mehmet ve Ben vardık. Hiram ağabeyin bir basın toplantısı düzenleyeceğini söylediler. Ben de bunu son derece yanlış olacağını, söylemesi gereken bir şey varsa bunu tek bir gazeteciye anlatması gerektiğini vurguladım.

Bana sen söyle dediler. Korum otelde mola vermiş yemek yiyorduk. Konuyla ilgili fikrimi açtım. Düşündü, kiminle konuşmamı önerirsin diye sordu. Ben de Güngör Mengiyle dedim. Muammer Beye de bir sözüm vardı dedi. Bense, ikisinin kardeş gazetelerin yazarları olduğunu, birinin Yeniasır, diğerininse Sabahta çalıştığını söyledim. Mengiyle konuştuktan sonra Ankaradan Muammer ağabeyi aradım. Muammer ağabey de İstanbula gelecekti. Buluşma günü Muammer ağabey bir kalp krizi geçirdiği için gelemedi. Güngör ve Hiram Beyin söyleşisi iki gün Sabahda yayınlandı. Büyük ilgi çekti. Hiram Bey bu basında çıkmadan duyulursa canıma kast edebilirler diye bir şey söylemişti ve irkilmiştim. Hiram ağabey bana sayın Mengiyle konuş yine onunla konuşayım dedi. Güngör beyi aradım. Üstü kapalı anlattım. Güngör bey benimle hangi sıfatla konuşacak. Emekli MİT müsteşar yardımcısı olarak mı yoksa Cumhurbaşkanının güvenlik danışmanı olarak mı diye sordu. Ona hangisinin cazip geleceğini sordum, güvenlik danışmanı deyince, Hiram bey kabul etti. Güngörle buluştuğunu ve konuştuğunu anlatmıştı. Ben oradaki arkadaşlara Hiram ağabeyle geçen bu olayı anlatınca hemen meseleyi anladılar. Sen solcusun, şüpheleri başka tarafa mı çekmek istiyorsun dediler. Hiram ağabeyin ölümünden iki üç gün önce Güngör eşini kaybetmiş ve bir arkadaşıyla dinlenmek için tekneyle dolaşmaya çıkmıştı. Hiram ağabeyin defnedildiği gün beni aradı, denizde olduğunu söyleyerek olayı sordu.

İSVİÇRE CİTİBAM FİRMASI, ANDROTTİ VE ROCHİLD BANK

Aradan kısa bir zaman geçti. Öldürülen bir DEV-SOL militanında Hiram ağabeyi öldüren silah bulundu. Zaman akıp giderken İsviçrede federal savcının yaptığı bir operasyonu öğrendim. Federal savcı Rochildbankı basar. Genel müdür Jurkherin zimmetinde Rochilde ait 140 milyon, başka birilerine ait 100 milyon İsviçre frangı görünmektedir. Genel müdüre bu konuda sorular yöneltir. 140 milyonun sahibi Rochild, aman efendim. Benim genel müdürümle böyle bir konuda anlaşmazlığım olamaz. Çok daha büyük paralar defaten onun zimmetinde görünebilir der. 100 milyonun sahipleri de aynı şekilde konuşur. Nahif bir zat olan genel müdür savcıya papuç bırakmaz ve şunları söyler; Sen bir şey yapmak istiyorsan bana şöyle sorular sor, yüce papanın vallessaya aracılığımla gönderdiği 35 milyon doları anlatayım. (bundan önceki Polonyalı papa JeanPaul). Hadi onu sormuyorsan İtalyan mahkemeleri dönemin başbakanı Andriottinin rüşvet olayını soruyor. Aracılığımla citibam firmasının agusto helikopterler için yaptığım ödemeleri anlatayım. Hadi onları sormuyorsun şu Londrada köprüye asılı banker Calvi vardı. Onun katiline ödediğim beş milyon doları anlatayım. Bu olay benim dikkatimi çekti. İsviçrede hükümlü bulunan Abdullah Çatlı ne tesadüf ki bu sıralarda hapishaneden kaçmayı başarabilmişti. Yine ne tesadüf ki Rochildbankın adı geçen genel müdürü Türkiyeye gelmiş, bir oto galerisinin yanı sıra altın ve zirkonla da uğraşan Sivaslı bir işadamının yanında görünmüştü. Yine ne tesadüftür ki büyük bir kulübün başkanının çiftliğinde Haluk Kırcı, Abdullah Çatlı ve bizim genel müdür bir arada görülmüşlerdi. Ha sonra ne oldu derseniz; Ataköyde bir daireden genel müdür birileri tarafından alındı. Azerbaycana ***ürüldü. Devir Muttalibov devriydi. Başsavcı Ramazanov muydu neydi adı ülkenin en etkin adamıydı. Eldeki fidyenin gidişine hiç kimsenin sesi bile çıkmadı. Dolanan laf KGB aldı ***ürdüydü. Ama bu başka bir KGB idi. İnsanın aklına neler geliyor. Aradan kaç yıl geçti. Hiram ağabey, Vatan gazetesinin baş yazarı Güngör Mengi ile acaba neler konuşmuştu.

Saygılarımla…