Günlük arşivler: 2 Temmuz 2015

KAMPANYA : Doğu Türkistan’da yaşanan insanlık dışı olayların durdurulmasını istiyoruz.

KAMPANYAYA KATILMAK İÇİN BURAYA TIKLAYIN.

Zulmün Adı Doğu Türkistan

Dünya üzerinde ki en büyük vahşetlerden birisi Doğu Türkistan’da yaşanmaktadır. Doğu Türkistan vatandaşları inançlarını yaşayamamakta, hukuksal hakları yok sayılmakta ve bunların en ağırı ise yaşama hakları ellerinden alınmaktadır.

Çin Halk Cumhuriyeti etnik soykırım uygulamaktadır. Kadın, yaşlı, çocuk, bebek demeden soykırımını gizli gizli yapıyor ve bu işkencelere, cinayetlere tanıklık edip sosyal medya ile dünyaya duyurmaya çalışan Türk vatandaşları idam ile cezalandırılıyor. Türklerin çocuk doğurması yasak, hamile olan Türk kadınlarının bebekleri kürtaj ile alınıp ölmeleri sağlanıyor, hali hazırda doğmuş olanlar ise Çin devleti tarafından zorla alınıp asimile ediliyor.

Doğu Türkistan halkına akıl almaz zulüm ve işkenceleri reva gören Çin, uygulamaya koyduğu nüfus planlaması projesiyle 10 milyon çocuğu anne karnında katletti. Anne karnındaki 7-8 aylık çocukları dahi gözünü kırpmadan kürtaj yaparak katleden Çinliler, mahalle aralarında parayla tuttukları Çinliler’in ihbarlarını gece gündüz takip ederek evlere baskın düzenliyor.

Şehir merkezinde tek çocuk, kırsal alanda iki çocuk politikası gibi gizli bir soykırım mücadelesinin arkasına gizlenen caniler, henüz dünyaya gözünü açmamış Müslüman Türk çocuklarından bile intikam alır gibi hareket ediyor.

Çin’de Türkçe konuşmak yasak. Çinli çeteler Türk mahallelerinde Türk kızlarında sarkıntılık ediyor, çıkan olaylara Çin polisi müdahele etmiyor, ettiğinde de sadece Türk gençleri tutukluyorlar. Doğu Türkistanlı genç kızlar, istihdam bahanesiyle zorunlu göçe tabi tutularak, ailelerinden adeta sökülüp alınıyor. Son alarak Çin’in iç bölgelerine götürülen 500 bin genç kız, kölelere dahi reva görülmeyecek ortamlarda, karın tokluğuna çalıştırılırken, pek çoğu da zorla ahlaksız ortamlarda insanların zevk ve sefalarına sunuluyor. Karşı çıkanlar, tıpkı fotoğrafta görüldüğü gibi en ağır Çin işkencelerine maruz bırakılırken, pek çoğu bu işkencelerde hayatını kaybediyor.

Ailelerinden alınan 500 bin genç kızın yerine, hemen Çinli göçmenleri yerleştiren katil Çin, burada sürdürdüğü sinsi asimilasyon projesini uyguluyor. Doğu Türkistanlılar’ın aile geleneklerini söndürmek, neslinin artmasını ve iffetli annelerin azalmasını hedefleyen Çin, tüm dünyaya hakim kılmaya çalıştığı ekonomik gücünün altında yatan ucuz iş gücünü de bu yolla sağlamış oluyor.

Sözde ekonomik ve istihdam önlemleri adı altında gizledikleri asıl amaçlarına, dünyanın gözünü boyayıp, soysuzca katliamlarına devam eden Çin, resmi sayısı 35 milyonu geçen bir milleti tarih sahnesinden ve coğrafyadan silmeye çalışıyor.

Çinli çocuklar da dahil tüm Türkler çin işkencesine maruz kalıyor. Korkularından evlerinden çıkamayan Türklerin ise evden çıkarılması için elektrik ve suyu kesiliyor, kapıdan çıkan Türk Çin vatandaşları tarafından ölümüne dövülüyor ve belki de ölüyor. Bu olaylar bir Avrupa ülkesinde olsaydı ya da bir Avrupalı bebek veya çocuk bunları yaşasa idi Unicef, Avrupa insan hakları konseyi, Birleşmiş milletler çoktan ayağa kalkmıştı. Yaşama hakkı, konu Müslümanlar olunca devredışı kalıyor nedense! Dünya ve Avrupa; insan hakları sözleşmesi gereğince bu vahşi ülke için bir takım adımlar atabilecekken neden kör, sağır, dilsiz kalıyor. Bu vahşetin devam etmesi ve buna göz yumulması insanlığın bittiği anlamına geliyor. Derhal bir eylem planı belirlensin ve uygulamaya geçilsin.

******

Name of persecution: Uighurs of East Turkestan

One of the most important problems facing the world is the situation in East Turkestan . Last year’s attacks on the Uighurs of East Turkestan which started as violent clashes at a factory and turned into a massacre has led to one of the biggest atrocities.There is an urgent need for enforcements on Chinese government to end its inhumane practices and policies in the region .

China has been carried out ethnic genocide in East Turkistan by striking out a violent turmoil every ten years since 1980. Nowadays every person all over the world concern before this case of injustice and oppression for the future of 30 millions of Muslim Turks living in the region .East Turkistan citizens can not live their faith, they have never but never have legal rights and are considered the most serious of them being taken away from the live rights.

Never mind that women, the elderly, children or baby , Chine goverment has doing the genocide and trying to be conducted in secrecy.If a citizen be witness that tortures and murders and after than try to announce to the world with social media , he is punishable by death as the supreme punishment. İn East Turkestan;Uighurs Turkish ban of childbearing, If Turkish womans become pregnant , either their baby killed by abortion, or after born taken forcibly and assimilated by the Chinese government.

China’s unfathomable cruelty and torture of people on East Turkestan implemented 10 million children killed in the womb with its population planning projects . China also forbidden to speak Turkish. Chinese gangs are molested Turkish girl in the Turkish neighborhood and the Chinese police not to intervene in this events, if they do it so the only Turkish young people arrested by them. East Turkestan young girls under the pretext of employment subjected to forced migration, taken literally removed from their families.

Latest 500 thousand young girl taken by China to go inland areas, even the slave in environments not seen in reverse, when running the starvation, forced many people offered to the pleasure and joy in corrupt environments. Opponents, while being exposed to the most severe torture as seen in China like photographs, many of them losing their lives during this torture.The so-called economic and employment measures under the name they hide their original purpose, the world’s eye painted, China continued to degenerate massacre, the official number of 35 million of the nation is trying to delete the scene from history and geography.

There is an urgent need for enforcements on Chinese government to end its inhumane practices and policies in the region .İf these events were a European country or a European infant or child was to them alive UNICEF, Council of Europe human rights, the United Nations was already on his feet. The right to life remains disabled for some reason when Muslims! World and European; While in accordance with human rights conventions could take a number of steps to this wild country why stays as the blind, deaf and dumb ?These atrocities means the end of humanity if continue to be tolerated . Determine a plan of action and are put into practice immediately. This is everyone’s responsibility,This is all common bleeding wound.

MİZAH : AK PARTİLİLERDEN SEÇME SAÇMALAR :))))))))

MİZAH : TEŞBİHTE HATA OLMAZ :)))))

SURİYE DOSYASI /// MEHMET Asiltürk : Türkiye, Suriye’ye girmemeli

Saadet Partisi Malatya İl Başkanı Mehmet Asiltürk, "Türkiye, ABD ve İsrail’in geleceği için Suriye’yle savaşa girmemeli. Bunun yerine Müslüman ülkelerle bir olarak barışı tesis etmelidir." dedi.

Mehmet Asiltürk, gazetecilere yaptığı açıklamada, hükümetin Suriye’de girme planlarını değerlendirdi. İslam dünyası için mübarek olan Ramazan ayında müslümanların birbirine düşmesinin üzüntü vericiği olduğunu belirten Asiltürk, Suriye’nin bugünkü duruma gelmesinde Türkiye hükümetinin de payı olduğuna işaret etti. "Esed gidecek’ diye orada insanları birbirine kışkırtarak birbirlerini öldürmesine neden olanlar bugün amacına ulaşmışlardır" diyen Asiltürk, bölgedeki karışıklıklarla Büyük Ortadoğu Projesi’nin hayata geçirilmesinin amaçlandığını ifade etti.

Asiltürk, şöyle devam etti: "Suriye bölünmenin eşiğine gelmiştir. Esas amacı bilmeden büyük fotoğrafı göremeyiz. Esas amaç Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) hayata geçirmektir. Ortadoğu’daki 22 ülkenin sınırlarının değişmesi, buradaki ülkelerin bölünerek daha küçük lokmalar haline getirilmesidir. Bu ülkeler birbirleriyle savaşacak, küresel emperyalizm bölgedeki kaynakları kontrol edecektir. Gaye büyük İsrail’in kurulmasıdır. IŞİD denen bir terör örgütünü orada büyüttüler. Kim destek verdi bilmiyoruz ama İslam’la hiç ilgisi olmayan bir örgüt orada katliamlar yapıyor. Onun karşısında Türkiye’deki PKK’nın uzantısı YPG var. Türkiye ara sıra YPG’ye karşı IŞİD ile, bazen de IŞİD’e karşı YPG ile birlikte hareket ediyor. Suriyeli muhaliflere ABD ile birlikte ‘eğit-donat’ projesi kapsamında Türkiye’de eğitim verildiği biliniyor. ABD onlara silah veriyor. Suriye’de Müslümanı Müslümana kırdırıyorlar. Komşuda bir ateş var, bu ateş mutlaka yanına sıçrayacaktır. Asıl hedefler arasında Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde Türkiye’ydi. Ortadoğu’da BOP eşbakanı eliyle ülkeler bölündü. Sıra BOP eş başkanının evine geldi. Umarız ki Türkiye bu işten Suriye gibi zararlı çıkmasın. Bugün Türkiye’de PKK’dan emir alan parti 80 milletvekili ile Meclis’e girdi. Bugün AKP’li yetkililer ‘Türkiye’ye terörist diyenler haindir’ diyorlar. Siz onları bu hale getirdiniz. Bugün kalkmışlar demagoji yaparak milletin gazını almak için kelime oyunları yapıyorsunuz."

Türkiye’nin Suriye’ye girmesinin kolay ama çıkmasının zor olacağını vurgulayan Asiltürk, "Türkiye’nin Suriye’ye girmesi kolay ama o bataklıktan çıkması zor. Çok iyi düşünülmesi gerekiyor. Müslüman bir ülkeye savaş açılmasının amacı, gayesi nedir denilerek düşünülmesi lazım. Türkiye, ABD ve İsrail’in geleceği için Suriye’yle savaşa girmemeli. Türkiye barış gücü oluşturmalı, bazı Müslüman ülkelerle barışı tesis etmelidir. Oradaki kanı durduracak önlemler almalı. Savaş çözüm değildir. Çözüm barıştırmak olmalıdır." diye konuştu.

DUYURU : Stratejik İstihbarat adlı blogumuz AKP ALEYHTARI yazılarımız nedeniyle erişime kapatı lmıştır /// Ancak ufak bir ayarla siteye girebileceksiniz

Değerli Üyelerimiz;

Yayınladığımız AK PARTİ ALEYHİNDEKİ YAZI VE HABERLERİMİZ NEDENİYLE Stratejik İstihbarat adlı blogumuz internetten erişime kapatılmıştır ancak DNS ayarlarınızdaki yapacağınız ufak bir ayarlama ile blogumuza sorunsuz olarak erişebileceksiniz.

Size gerekli ayarlamayı yapabilmeniz için resimli bir tarif hazırladık, ek’ten indirebilirsiniz.

Son olarak, şunu söylemek istiyoruz.

AK PARTİ, her ne kadar kendini DEMOKRASİ HAVARİSİ ilan etse de 13 yıllık iktidarı döneminde aleyhinde konuşan kim varsa, gazetecisinden polisine, öğrencisinden akademisyenine kadar ya işten attı, ya tehdit ve şantajla sindirdi, yada hapise attırdı.

Bu nedenle blogumuza konulan yasağı normal karşılıyoruz. Hatta eğer erişim yasağı konmasaydı asıl o zaman şaşırırdık. Nerede eksik yada yanlış yaptık diye açıkçası çok üzülürdük J

Bu konuda aslında konuşacak çok şey var ama bunlar için tek çözüm bunların olmadığı bir siyasi ortamdır. Gerisi laf-ı güzaf.

Saygılarımızla,

ÖZEL BÜRO GRUBU

BLOG LİNKİ : https://stratejikistihbarat.wordpress.com

dns ayarlarndan dolay yasakl sitelere giremeyenler iin.doc

AMERİKA DOSYASI /// ABDÜLKADİR ÖZKAN : ABD Irak ve Suriyeyi Güvenlik Konseyi kararı ile mi vuruyor ?

Abdülkadir Özkan

Irak’ın ABD ve koalisyon ortaklarınca işgali ile başlayan, daha sonra Arap Baharı olarak nitelendirilen bazı ülkelerdeki hareketlenme ve yönetim değişikliği devam eden Büyük Ortadoğu Projesi’nin uygulanmasına en azından sessiz kalarak, bazen de siyasi ve psikolojik destek verenlerin gelinen noktada işin doğrudan ülkemize dayanması karşısında bir arayışa girmeleri karşısında insan ne söyleyeceğini bilemiyor. Çünkü uygulamaya Irak’ta başlanmıştı ve olayın gizli bir yönü de yoktu. Irak parçalanarak Kuzey’de yeni bir yönetim oluşturulmuştu. Ardından Arap Baharı(!) olarak nitelendirilen gelişmeler ortaya çıktı. Bahar Mısır’da kışa dönüştü, Libya’da parçalanma hızla sürüyor. Akan kanın hesabı bilinmiyor. Bu arada Büyük Ortadoğu Projesi’ni uygulamaya koyanlar Irak’ı parçalamakla da tatmin olmuş değiller ki bu ülkede çatışmalar ve karmaşa sürüyor. Suriye ise tam bir felaket bölgesi haline getirildi.

Suriye’deki olaylar başlangıçta Esad zulmüne son vermek için başlamış bir muhalif hareket olarak takdim edildi. Elbette bu takdimi yapanlar işin aslını bilmiyor değillerdi. Başta Türkiye olmak üzere bölge ülkelerini oyalamaya yönelik bir strateji uygulanıyordu. Bu uyutma ve oyalama strateji devam ederken birden bire ortaya IŞİD diye bir örgüt çıktı. Sanki bu örgüt Sünni bir hareket olarak ortaya çıkmıştı. Böylece bölgemiz ülkelerini parçalamak için harekete geçmiş olan sömürgeci güçlerin hamlesi gözden kaçırılarak olaylar sadece IŞİD etrafında izah edilmeye başlandı. Sanki tüm gelişmelerin sebebi IŞİD imiş gibi bir hava estirildi ve hava sürdürülüyor. Kısacası, planı uygulamaya koyanlar dikkatten kaçırılıyordu. Ancak, gelinen noktada herkes gördü ve duydu ki IŞİD BOP’un uygulayıcılarının emellerine bilerek ya da bilmeden hizmet eden bir örgüttür. Hatta bölgemizde Sünni-Şii çatışmasını tetiklemenin gerekçesi olarak görev yapıyor. Kısacası, Müslümanların birbirlerini kırmalarına yönelik bir proje. Hâlbuki bölgenin birinci sorunu Müslümanlar arasındaki mezhep farklılığı değil, İsrail saldırganlığı olmasına rağmen İsrail’e yönelik en ufak bir saldırı söz konusu değil. Tunus’ta, Yemen’de, hatta bazı Batılı ülkelerde ortaya çıkan söz konusu örgüt nedense İsrail’e karşı hiçbir harekette bulunmuyor/bulunamıyor.

Benzer yorumlar yaygınlık kazanmaya başlayınca IŞİD’in sponsorunun ABD ve İsrail olduğu değerlendirmeleri gündeme geldi. Bu değerlendirmeler gündeme gelmeye başladığında da Suriye, Irak ve Türkiye’nin nüfus yapısında bir değişimin de gündeme geldiği görülmeye başlandı. Özellikle Suriye’nin kuzeyinde Kuzey Irak benzeri bir oluşum gizlenemez hal almaya başlıyor ve Türkiye’de gelişmeleri izlemekten vazgeçerek karşı hamle hazırlığı yapma ihtiyacı duyuyordu. Suriye’deki çatışmaların başlamasının ardından sınırımızda bir tampon bölge oluşturulması, çatışmalardan kaçan Suriyelilerin burada korumaya alınması sıkça dile getirilmiş olmasına rağmen ABD ve yandaşları buna yanaşmamışlardı. Bıçağın kemiğe dayandığı noktada Milli Güvenlik Kurulu’nun toplanması ve gelişmeleri gözden geçirerek bazı adımların atılması kararı üzerine Suriye’ye müdahale için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin kararına ihtiyaç olduğu yorumları seslendirilmeye başlandı. Bu yorumlarda gösteriyor ki, BM sadece sömürgeci güçlerin ülkeleri işgaline gerekçe bulmakla görevli. Kısacası, küresel güçlerin emrine amade bir örgüt olmaktan öte geçmiyor. Zalimlerin hâkim olduğu bir dünyada adaletin tecelli etmesini beklemenin anlamsızlığı görülüyor. Ancak, zalimlerin diz çökmesi için mazlumların ayağa kalkması gerekiyor. Bu gerçekleşmediği sürece bizler benzer yorumları yapmaya devam edeceğiz. Bir bakıma sonuçsuz değerlendirmeler sürüp gidecek.

MİT DOSYASI : MİT’e dev bina

MİT, şehir içinde kalan ve artık küçük gelen binasını Etimesgut’a taşıma karar aldı. 600 bin metrekarelik yeni yerleşkenin içinde VIP havalimanı da olacak. Pentagon’un iç içe geçmiş beşgen yapılı binası model alınacak.

Hakan Fidan‘ın müsteşarlığa getirilmesinin ardından ölçek büyüten Milli İstihbarat Teşkilatı, şimdi de yeni yerleşke için düğmeye bastı. Ankara şehir merkezindeki Yenimahalle’de faaliyet gösteren MİT için bina darlığı yüzünden yer arayışına girilmişti. Bu çerçevede Etimesgut’taki Zırhlı Birlikler’in Ankara Polatlı ve Eskişehir Sivrihisar’a taşınması sonrasında boşalacak arazi gündeme geldi. Arazinin MİT’e devri kararlaştırıldı. Askerin taşınması sonrasında Ankara’da boşalacak arazi MİT’e tahsis edilecek. Araziye istihbarat binalarının yanı sıra lojmanlar da inşa edilecek.

2017’DE BİTECEK

Etimesgut’a bağlı Alsancak, İstasyon, Erler ve Bağlıca mahalleleri arasında kalan arazi için yol ve zemin düzeltme inşaatlarının başladığı belirtiliyor. MİT’in Yenimahalle’deki kampüs alanını terk ederek, 2017 yılında Etimesgut’taki bölgeye yerleşmesi planlanıyor. MİT kampüsünün inşaatını Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı da yapan Rönesans İnşaat’ın yapacağı ileri sürülüyor. MİT yerleşkesi için ABD Savunma Bakanlığı Pentagon’un model alınacağı ileri sürülüyor. İç içe geçen beş tane beşgenden oluşan bina ,600 bin m2 toplam saha ve 340,000 m2 kullanım alanıyla dünyanın en büyük resmi daire binalarından biri.

Öte yandan Etimesgut’ta bulunan askeri havaalanının da Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Türkiye‘ye gelen konukların kullanımı için VIP haline getirilmesi planlanıyor. Söz konusu havaalanın da tamamlanması sonrasında MİT’in de bu alanı kullanması öngörülüyor.

FETULLAHÇI POLİSLER DOSYASI : Tutuklu polis ve hakim arasında dikkat çeken diyalog

Eskişehir’de yapılan algı operasyonu kapsamında 26 emniyet personeli hakkındaki davanın birinci duruşması başladı. Mahkeme başkanının yoklama aldığı sırada tutuklu eski İstihbarat Müdürü Mustafa Arık’ın sözleri dikkat çekti.

Mahkeme başkanı yoklama sırasında Arık’a ne iş yaptığını sordu. Eski İstihbarat Müdürü Arık, ‘Şu an meslekten atıldım. Bir iş yapmıyorum çünkü cezaevinde yatıyorum. Adresim cezaevi’ cevabını verdi. Mahkeme başkanının ikametgah adresini sorması üzerine ise Arık, "Bilmiyorum sayın başkan. Ben cezaevindeyken eşimi oturduğumuz lojmandan apar topar çıkartmışlar. Şu an nerde ikamet ettiklerinin adresini bilmiyorum." dedi.

Eskişehir Emniyet’inde İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü müfettişleri incelemesi sonunda, usulsüz dinleme iddiasıyla rapor hazırlandı. İstihbarat Şube Müdürü, Şube Müdür Yardımcısı, Şube Müdürü yerine bazı dönemlerde vekaleten bakan görevliler ve vefat eden eski İl Emniyet Müdürü Naci Kuru’nun da şüpheli gösterildiği 29 polis hakkında savcı Orhan Sancak soruşturma başlattı. Hazırlanan iddianamenin ardından polislerin davası Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülemeye başlandı. Haklarında dava açılan 26 istihbaratçının katıldığı duruşmada, tutuklu bulunan Eskişehir eski İstihbarat Şube Müdürü Mustafa Arık da jandarma eşliğinde mahkeme salonuna getirildi.

‘ADRESİMİ BİLMİYORUM, LOJMANDAN ATMIŞLAR’

Mahkeme başkanının sanıklar hakkında yoklama yaptığı sırada ilginç bir olay yaşandı. Tutuklu bulunan eski İstihbarat Şube Müdürü Mustafa Arık‘ın yoklamasının yapıldığı sırada mahkeme başkanı, Arık’a ne iş yaptığını sordu. Eski İstihbarat Müdürü Arık, "Şu an meslekten atıldım. Bir iş yapmıyorum çünkü cezaevinde yatıyorum. Adresim cezaevi." karşılığını verdi verdi. Mahkeme başkanının ikametgah adresini sorması üzerine ise Arık, "Bilmiyorum sayın başkan. Ben cezaevindeyken eşimi oturduğumuz lojmandan apar topar çıkartmışlar. Şu an nerde ikamet ettiklerinin adresini bilmiyorum." dedi.

10 AYLIK KIZIYLA MAHKEMEDE BULUŞTU

Mahkeme salonunda duygusal anlar da yaşandı. 6 Mayıs’ta evinden tutuklanan ve duruşmaya jandarma eşliğinde getirilen eski İstihbarat Müdürü Mustafa Arık‘ın 10 aylık çocuğu eşi ile birlikte mahkeme salonunda geldi. Çocuğunu aylar sonra gören Arık, duygulu anlar yaşadı. Babasının kendisine bakan bakışlarına gülücüklerle karşılık veren Azra bebek, duruşma salonunda bulunan diğer polis ve avukatları da duygulandırdı.

BÜYÜKERŞEN DAVACI OLMADI

Öte yandan, dinleme iddialarında adı geçen Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, davacı olmadığını ve davacı olacak bir durumunun gerekmediğini söyledi.

ŞİKAYETÇİ VE MAĞDURLAR DURUŞMADAN AYRILDI

İddianamenin okunmasına geçilmesinin ardından polislerden şikayetçi ve mağdur olanlar duruşmadan ayrıldı. Salonda sadece mahkeme heyeti, sanık polisler ve avukatları kaldı. Polislerin iddianamelerini hazırlayan savcının da duruşma salonunda ve heyette olması dikkat çekti.

SURİYE DOSYASI : IŞİD ve Esed’ten ortak çıkarlar doğrultusunda ÖSO’ya karşı yerel işbirliği

Milli İstihbarat Teşkilatı’na yakın bir kaynak, Esed rejimi ile IŞİD’in ülkenin kuzeyindeki ÖSO’nun yenilgiye uğratılması, petrol satışlarının devam etmesi, Zehran Aluş suikasti ve Tedmur ile Sühne’nin düşürülmesi konularında anlaştığını belirtti

Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) ve Suriye rejimi komutanlarından bir oluşan bir heyet, bu yıl 28 Mayıs’ta Haseke’nin Şeddadi beldesinde bir gaz üretim tesisinde bir araya geldi. Savaş halindeki bu iki grup bu toplantıyı aralarındaki husumeti durdurmaktan ziyade ortak düşman üzerine yoğunlaşmak amacıyla gerçekleştirdi. Tahrip edilecek ortak düşman ise muhalif güçlerden biri olan ve son zamanlarda İdlib, Halep ve Dera’da rejime karşı önemli başarılar elde eden Batı destekli ve ılımlı Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) idi. Daily Sabah’a konuşan ve güvenlik sebebiyle isminin gizli tutulmasını talep eden Milli İstihbarat Teşkilatı’na (MİT) yakın bir kaynak, rejim ile IŞİD arasında o gün belli konularda anlaşma yapıldığını dile getirdi.

Uzun bir süredir IŞİD’in İran ya da Esed için çalıştığı iddia edilse de bu komplo teorilerini doğrulayacak somut bir kanıt yoktu. Ancak savaş koşullarında, yerel ve geçici anlaşmalar yapılıyor olması gayet mümkün. Duruma bakıldığında hem Esed hem de IŞİD diğer muhalif güçlere karşı nefret besliyor. Rejim, muhalifleri terörist olarak görmekte. IŞİD ise muhalifleri Irak ve Suriye’de Selefi/Vehhabi din anlayışına dayalı yeni bir devlet oluşturma yolundaki ana engel olarak görüyor.

Daily Sabah’a konuşan kaynak, Esed rejimi ve IŞİD’in özellikle muhaliflerle sorun yaşanan Halep’in kuzeyi gibi belli bölgelerde işbirliği yapacaklarını belirtti. Ayrıca IŞİD’in ÖSO’ya karşı saldırılarını arttırmasına karşılık, rejimin de hava saldırılarında yoğunlaşacağı söyleniyor. Dahası, Suriye rejiminin IŞİD’ten özellikle Şam’ın banliyölerindeki doğu Guta’da faaliyet gösteren Ceyş el-İslam (İslam Ordusu) lideri Zehran Aluş gibi güçlü muhalif liderlerin hedef alınmasını istediği belirtiliyor. IŞİD’in ÖSO’ya karşı rejime yardım etmesinin karşılığında ise, rejim Tedmur ve Sühne gibi bazı şehirleri militan gruba verecek. Rejimin işbirliğine karşı IŞİD de hem boru hatları hem de tankerler yoluyla petrol satmaya devam edecek.

Son gelişmelerden de anlaşılacağı gibi, bu iki grup arasında Kürt bölgeleri konusunda bir anlaşmazlık söz konusuydu. Kaynağın belirttiğine göre, rejim temsilcileri daha önce rejim ve Demokratik Birlik Partisi (PYD)’nin silahlı kanadı olan Halk Savunma Birlikleri (YPG) ile bir anlaşma yapıldığı için IŞİD’in Kürt bölgelerini ele geçirmesine itiraz etti. Bu anlaşmaya göre Kürt tarafı ve Şam birbiriyle savaşmayacak, ve rejim güçleri Kürt bölgelerinin kontrolünü PYD’ye bırakacak.

Kaynağın Daily Sabah’a belirttiğine göre, rejim ile IŞİD arasında dört maddeden oluşan bir anlaşma yapıldı. Taraflar altı maddelik bir anlaşma yapacaktı, ancak ikisinden birinin sonucu belirsiz kalarak daha sonra anlaşılması kararlaştırılırken, diğeri ise çözümsüz kaldı. Hem işbirliği hem de anlaşmazlıklar anlaşmanın geçici ve ortak düşman üzerinde yoğunlaşılmış olduğunu gösteriyor.

Kaynağa göre, toplantıya rejimden iki yetkili, Talal Ali ve Kamışlı’da askeri istihbarat başkanı olarak görev yapan Albay Ahmed Abdel Wahhab katıldı. Suriye Ulusal Güvenlik Bürosu başkanı Ali Mamlük’un IŞİD’in ÖSO üzerindeki saldırılarını arttırması için ikna edilmesi konusunda heyete görev vermesi üzerine bu toplantı düzenlendi. Mamlük muhalif gruplara casusluk yapmak ve diğer bazı gruplarla ittifak etmekle itham edilmişti. Oysa elde edilen bilgilere göre, Mamlük başkalarına karşı farklı grupların yerel işbirliği için toplantılar düzenlemekte.

Daily Sabah, IŞİD’in gönderdiği üç komutanın ise yalnızca isimlerine ulaşabildi: Faisal Ganim Ebu Muhammed, Ebu Ramzi ve avukat Fadıl el-Selim Ebu Mustafa.

IŞİD ve Esed rejiminin anlaşma sağladığı 4 madde:

1) Sühne ve Tedmür depolarındaki silahları IŞİD’e teslim edecek

Tedmür ya da diğer adıyla Palmira ve Sühne IŞİD için stratejik açıdan önem arz ediyor. Çünkü IŞİD’in gücünü pekiştirmesi için Suriye’nin ortasında bulunan ve petrol ile gaz boru hatlarının kesişme noktasındaki şehirleri ele geçirmesi gerekiyor. Palmira’nın kuzeyinde ve çevresinde gücünü kaybeden Esed’e bağlı Suriye güçleri bölgeyi kontrol edemezken, ÖSO ve diğer muhalif güçler bölgeyi ele geçirmeye çalışıyorlardı. Benzer şekilde IŞİD de bölgeyi ele geçirmeyi amaçladı ve rejim güçlerinin herhangi ciddi bir mücadelesiyle karşılaşmaksızın amacına ulaştı. IŞİD Palmira’yı aldıktan sonra Suriye ve Irak arasındaki sınırı bir nevi yok etti. Toplantıdan bir hafta önce, IŞİD militanları kırsal alanlardaki köylerin kontrolünü ele geçirdi. 22 Mayıs günü, El Arabiya News IŞİD militanlarının Irak ile Suriye’yi bağlayan el- Velid sınır kapısının Suriye tarafını kontrol altına aldıklarını bildirdi. Bunun sonucunda, Suriyeli güçler kapana kısıldı ve savaşmamayı seçtiler. Tedmür’ün yanı sıra stratejik önem taşıyan bir diğer şehir ise Sühne idi. 18 Mart’ta ‘syriadirect.org’ un belirttiğine göre, "Rejime göre Sühne’yi kuzeyden Palmira’yı ise güneyden işgal eden IŞİD’e karşı savunma geliştirilen son hat Sühne. IŞİD’in orada bir zafer elde etmesi kendisine ülkenin en zengin petrol ve gaz alanlarının bazılarına erişme imkanı sağlayacak. Böylesine bir erişim ise ülkesi yakıt krizinden muzdarip bir militan grup için önemli bir kazanım demek." Şam’ın kuzeyindeki İdlib ve Dera’da muhalif güçlerin ilerleyişi başı dertte olan rejim, iki şehri de IŞİD’e vermeyi kabul etti. Buna mukabil rejimin talebi ise ikinci maddede ele alınıyor.

2) IŞİD hem boru hatları hem de tankerler aracılığıyla rejime petrol satmaya devam edecek

Anlaşmaya göre, IŞİD rejimin enerji erişimini kesmeyecek ve hem rejim kontrolündeki bölgelere giden boru hatları yoluyla hem de boru hatlarının tahrip olduğu ya da büyük hasara uğradığı yerlerde tankerler aracılığıyla rejime petrol satmaya devam edecek.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi geçen ay IŞİD’in savaşın parçaladığı ülkedeki tüm toprakların yarısını kontrol ettiği söyledi. Harita hemen hemen tüm büyük petrol alanlarının, aynı zamanda Irak’ta büyük bir petrol zengini bölgeyi de elinde tutan IŞİD tarafından kontrol edildiğini gösteriyor. IŞİD Palmira’yı ele geçirip sınırını Musul’dan Palmira’ya dek birleştirmekle iki ülkenin önemli petrol kaynaklarını elinde tutmaya başladı. IŞİD’in ilerlemesinden sonra Esed rejimi gaz ve elektrik kaynaklarının neredeyse yarısından yoksun bırakıldı.

3) IŞİD muhaliflerin kontrolündeki bölgelere saldırırken, Esed güçleri de hava saldırıları düzenleyecek

Anlaşmaya göre, IŞİD Halep’in kuzeyinde muhaliflerin kontrolündeki bölgelere, özellikle Azez’e, saldırırken rejim de hava saldırılarını yoğunlaştıracak.

IŞİD PYD tarafından Tel Abyad’da yenilgiye uğratıldıktan sonra ÖSO’nun kontrolündeki Türkiye sınırına yakın stratejik önemi olan Azez kentini hedef aldı. Güvenlik nedeniyle isminin gizli tutulmasını isteyen ve Ahrar Eş-Şam grubuyla yakın ilişkileri bulunan bir aktivist, Daily Sabah’a rejimin ve IŞİD’in saldırılarının aynı olduğunu söyledi. "IŞİD militanları Azez’e yakın köyleri ve Halep’in kırsal alanlarında korku salmaya ve saldırmaya başladı. Eş zamanlı olarak rejim daha fazla varil bombası atmaya başladı. İki hafta öncesine kadar muhalif gruplar Lazkiye ve Şam’a yakın yeni alanları hedef alırken, rejim hava saldırılarını azaltmıştı. IŞİD Tel Abyad’ı az bir dirençle bırakınca, Esed Azez üzerinde hava saldırılarına başladı." Yine isminin gizli tutulmasını isteyen bir kaynak, IŞİD’in Esed rejimine karşı değil, yalnızca çatışmalar arasında sıkışan sivillere ve muhalif güçlere karşı savaştığını belirtti. "IŞİD Rakka’yı ele geçirmeden önce rejim sürekli olarak orayı bombalıyordu. IŞİD ele geçirinceyse artık bombalama falan kalmadı,"dedi.

Carnegie Endowment for International Peace tarafından yayınlanan Syria in Crisis sitesinin editörü Aron Lund, Esed ile IŞİD arasında düzenlenen herhangi bir işbirliği olduğunu düşünmediğini, ancak yerel işbirliği yapılmış olabileceğini söyledi. "Elbette belirli komutanlar arasında yerel anlaşmalar olabilir." Ortadoğu Çalışmaları Merkezi direktörü Joshua Landis ise; Palmira, Humus, Deyrizor ve Kalamun’da savaşsalar dahi Esed ile IŞİD arasında Halep bölgesine bir işbirliği olup olmadığını bilmediğini söyledi. Ancak mevcut savaş koşullarında herhangi bir grubun bir diğeriyle işbirliği kurabileceğini belirtti.

4) IŞİD kuzeyde muhalifleri yenmeyi başarırsa rejim ya Süveyde’yi ya da Selamiye’yi IŞİD’e verecek

Daily Sabah’ın edindiği bilgilere göre, eğer IŞİD kuzeydeki muhalifleri püskürtürse, rejim ya Dürzi azınlığının yoğunlukta olduğu Süveyde’yi ya da İsmaili mezhebine bağlı Şiiler’in yoğunlukta olduğu Selamiye’yi IŞİD’e verecek.

Muhtelif muhalif gruplardan oluşan Fetih Ordusu, Nisan başından itibaren İdlib’te bir dizi zafer kazandı. Savaşın 2011’de başlamasından itibaren muhalifler son birkaç ay içerisinde önemli kazanımlar elde ettiler. Idlib, Cisr eş-Şuğur, Eriha ve Dera’yı ele geçirdiler. Esed rejimi tarafından teklif edilen bu iki şehirden herhangi birini alabilmek ve stratejik olarak güçlü bir pozisyon elde edebilmek için ilk olarak ılımlı muhaliflerin yenilgiye uğratılması gerekiyor.

Muhalifleri azınlıklara zulmetmekle suçlayan Esed rejimi, iddiaya göre iki kenti de IŞİD’e vermeye söz verdi. Bu da IŞID’in hem Dürziler’i hem de kâfir kabul ettiği İsmaililer’i katletmesine böylelikle zemin hazırlamış oluyor.

Kaynağın belirttiğine göre toplantıda konuşulan iki konu daha var. Bunlardan biri daha sonra çözülecekken, diğeri ise cevapsız kaldı.

1) Zehran Aluş’a suikast düzenlenecek

Dört madde üzerinde anlaşmaya varan iki taraf, Kalamun Dağları yakınında IŞİD’le savaşan ve Şam yakınlarındaki Ghouta ve Duma’da aktif olan Ceyş el-Islam’ın lideri Zehran Aluş’a nasıl bir suikast düzenlenebileceği konusunda daha sonra bir toplantı yapmaya karar verdiler. Kaynağa göre, rejim IŞİD’ten Aluş’u öldürmesini istedi ve IŞİD de kabul etti. Ancak taraflar, IŞİD’in suikastı nasıl düzenleyeceğine dair karar vermesinin ardından tekrar görüşeceklerini söylediler.

2) IŞİD Hasaka’yı istiyor, rejim kabul etmiyor

Tartışılan öneri özellikle Kürt nüfusun yaşadığı bölgelerde bir koridor merkezi konumunda olan Hasake’yi içeren Kürt bölgesi meselesiydi. IŞİD Halep’in kuzeyinde ÖSO’ya saldırılar düzenlerken, kuzeyi güvenli kılmak için PYD’nin bölgedeki gücünü kırma gerekçesiyle Hasake’yi ele geçirmek istedi. Ancak kaynağın belirttiğine göre, PYD ve rejimin daha önce Hasake’nin YPG’nin kontrolünde kalacağı konusunda anlaşmış olmasından dolayı, rejim temsilcileri IŞİD’ten Kürt bölgesine saldırmamalarını istedi.

HRANT DİNK DAVASI : Hrant Dink cinayetinin şifreleri kaybolmuş !

Yasin Hayal grubunun faaliyetlerinin Hrant Dink cinayetinden çok daha önce yakından izlenerek raporlandığı ancak bu raporların 24’ünün kayıp olduğu ortaya çıktı. Üstelik raporların kaydedildiği bilgisayar da kayıp

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin yürütülen soruşturmada önemli bilgilere ulaşıldı. Yasin Hayal grubunun cinayetten önce teknik takibe alındığı ancak “F5 raporu” olarak tanımlanan takip formlarının 24’ünün kayıp olduğu anlaşıldı. Trabzon Emniyet Müdürlüğü’nde F5 raporlarının hazırlandığı bilgisayarın ise bulunamadığı ortaya çıktı.

SAVCILIK RAPORLARA ULAŞTI

Milliyet gazetesinden Tolga Şardan’ın dünkü köşe yazısında Dink suikastıyla ilgili dikkat çekici bilgiler yer aldı. Yazıya göre Dink soruşturması kapsamında tutuklanan eski İstanbul İstihbarat Şube Başkanı Ali Fuat Yılmazer, sorgusu sırasında yeni delillerin ipuçlarını verdi. Buna göre, Dink suikastı henüz gündemde değilken, Yasin Hayal grubuna yönelik teknik takip ve izleme faliyetleri başlatıldı. Dönemin Trabzon İstihbarat Şubesi’nde görevli olan ve halen Dink soruşturması çerçevesinde tutuklu bulunan Muhittin Zenit de, “F5 raporu” olarak tanımlanan takip formlarını hazırlayıp büroya teslim etti. Ancak 24 takip formunun daha sonra kaybolduğu anlaşıldı.

HAYALET BİLGİSAYAR

Kayıp olduğu anlaşılan bu raporlar, soruşturmanın yeni evresinde savcılar tarafından ilk kez ortaya çıkarıldı. Polis memuru Zenit’e ait kayıtlardan söz konusu F5 raporlarına ulaşılınca, aslında Hayal grubunun Dink suikastıyla ilgili bilinen süreçten çok daha önce fark edildiği, faaliyetlerinin ciddi biçimde yakından takip edildiği ve raporlandırıldığı anlaşıldı. Savcılar, bu yeni kayıtları değerlendirip soruşturmaya yeni boyut kazandırdı.

Bu süreçte savcılar bir ayrıntı daha tespit etti. Dink suikastı öncesinde dinleme kararıyla elde edilen bilgiler, yazışmalar ve hazırlanan raporlar bir bilgisayarda toplanmıştı. Trabzon İstihbarat Şubesi’ndeki bu bilgisayar Dink cinayetinden 9 gün önce yani 10 Ocak 2007’de arızalandığı gerekçesiyle kullanım dışı bırakıldı. Trabzon Emniyeti’ndeki bu kayıtlara göre onarılması için 2 Şubat’ta Ankara’ya gönderildi. Ancak Ankara’da böyle bir bilgisayarın geldiğine ya da onarıldığına dair bir kayıt yok. Öte yandan yazıda, soruşturmanın tamamlanmak üzere olduğu ve iddianame yazım aşamasına gelindiği de belirtildi.