![](https://stratejikistihbarat.wordpress.com/wp-content/uploads/2015/08/image001289.jpg?w=600&h=345)
Fransa Cumhuriyeti’ne çalışmak için toplu olarak giden ilk Türkler’den itibaren iki ülke arasında zaman zaman gergin, zaman zaman oldukça samimi ilişkiler her zaman var olmuştur. İki ülke arasındaki göçmen sorunu, göçmenlere ait eğitim ve iş güvenliği düzenlemeleri aynı zamanda yakın ticari ilişkilerin kurulmasına da öncülük etmiştir. Bunun yanında Fransa, Türkiye ve diğer Türk devletlerine yatırım yapmakta çekinmemiş, özellikle otomotiv alanında Türkiye’ye, inşaat ve enerji alanında da Orta Asya Türk devletlerine büyük katkılar sağlamıştır.(1)
Ancak özellikle 11 Eylül 2001 yılında Amerika Birleşik Devletleri’ne gerçekleştirilen saldırının ardından Müslüman olmayan ülkelerde başlayan ve özellikle batı menşeili olan İslam karşıtlığı (İslamofobi) fikri yükselişe geçmiştir. Bu doğrultuda özellikle göçmen Müslümanlar ve azınlıklar çeşitli zorluklarla karşılaşmış ve ırkçı söylemlere maruz kalmıştır. Bu ülkelerde İslam ve Müslümanlık terörizm olarak algılanmaya başlanmıştır.
Bu algının bir sonucu olarak özellikle Almanya, Fransa, Belçika, İsviçre, Hollanda gibi ülkeler, göçmen alımı konusundaki şartlarını sertleştirmiştir. Evlilik yoluyla vatandaşlık hakkı kazanacak göçmenler için gelen ek şartlar, vatandaşlık hakkı için bu yolu şeçecekleri zora sokmuştur. Bu ülkelerde genel olarak “Göç Yasası” olarak adlandırılan yeni düzenlemelerin 4 milyon göçmen Türk’ü etkilediği tahmin edilmektedir.(2)
Fransa’daki Türkler, Türkiye Cumhuriyeti Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Yurtdışı İşçi Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün resmî verilere göre 31 Aralık 2006 tarihi itibarıyla çifte uyruklu vatandaş sayısı dahil olmak üzere 423.471, Fransa’nın 2006 sayımlarına göre ülkede 400.000 civarında Türk vatandaşı yaşamaktadır.
Bunun yanında Fransa Cumhuriyeti’ne giden ilk Türkler’in 1970 yılında yerleştikleri bilinmektedir. Özellikle başkent Paris ve dolaylarındaki kasabalarda yaşayan soydaşlarımız, Türk vatandaşı olan Türk, Kürt ve Süryani asıllı Türk vatandaşları ile de birleştiğinde Paris’e 20 km uzaklıktaki Val-d’Oise ilinin nüfusun yüzde 15’ini oluşturmaktadır. (3) Ve bu nüfus genel olarak inşaat ve tekstil sektörlerinde kendilerine yer bulmuştur.
Ekonomik Hayatta Türkler
Fransa ekonomisinde önemli rol oynayan Türk göçmenler birbiriyle işbirliği ve uyum içerisinde hareket etmektedir. Türk toplumu işgücü olarak ormancılık, madencilik, inşaat, tarım ve gıda, hazır giyim ve hizmet sektörlerinde çalışmaktadır. Bunun yanında girişimci olarak bulundukları toptan ticaret, turizm, gıda, inşaat, mobilya ve hizmet sektörlerinde de söz sahibi durumdadırlar. Bunun en büyük örneği ise Paris yakınlarında yer alan fast food ve terzi / tamirat atölyelerinin neredeyse yarısına sahip olmalarıdır.(4)
Büyükelçilik Çalışma ve Sosyal Güvenlik Müşavirliğinin tespitlerine göre Fransa genelinde Türk toplumunun yüzde 30’u kendi hesabına çalışmaktadır ve bu oran giderek artmaktadır. Bu noktada işveren Türkler’in işbirliği içersinde olabilmesi adına kurulmuş bir çok dernek vardır. Bunlardan en önemlileri TÜMSİAD (Tüm Sanayici İş Adamları Derneği), Türk İşçileri Yardımlaşma Derneği, Türk İşçileri İslam Birliği, Türk İşçileri Cemiyeti’dir. (5) Bu cemiyetler Türk işadamlarının bir araya gelerek işbirliği yapması ve iş arayan Türkler’in iş bulmasına yardımcı olmak amacı gütmektedir. Nitekim Fransa genelindeki işsizlik oranı, yabancılar baz alındığında iki katına çıkmakta, Türk azınlık da yüzde 17 işsizlik oranıyla mücadele etmektedir.
Bu derneklerin yanında Türkiye menşeili ticari kuruluşlar da Fransa ekonomisinde önemli rol oynamaktadır. Paris’te bulunan TOBB (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği) ve TÜSİAD (Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği) heyetleri, özellikle şekillenen siyasi gelişmelerle ilgili belirttikleri fikirlerle hem iki ülke arasındaki siyasi ilişkileri, hem de büyük ortalıklarla oluşturdukları ekonomik temelleri şekillendirmektedirler. (6) TÜSİAD ve TOBB heyetlerinin yanında yine büyük bir öneme sahip olan Türk-Fransız Ticaret Derneği, Türk yasalarına uygun olarak 1885 yılında İstanbul’da kurulmuş bir dernektir.
İki ülke arasında ise iç içe geçmiş oldukça yoğun bir ticaret ağı bulunmaktadır. Türkiye sınırları içinde 2000 adet Fransız sermayeli şirket faaliyet göstermektedir ve bu şirketler genel olarak enerji dalında yoğunlaşmıştır. Türkiye’de, otomotiv alanında Renault, Peugeot, elektrik alanında Schneider, otomotiv yan sanayiinde Valeo, çimento alanında Lafarge, gıda alanında Danone, parekendede Carrefour, sigorta alanında Axa, Groupama, finans alanında BNP Paribas (TEB), yiyecek hizmetleri alanında Sodexo, turizm alanında Accor, Club Med gibi büyük şirketler faaliyet göstermektedir. (7) Türkiye ve Fransa arasındaki dış ticaret hacmi yandaki tabloda gösterilmektedir.
Sosyal Hayatta Türkler
Türkiye Cumhuriyeti, kendi vatandaşlarının yurtdışında temsil edebilmeleri ve hükümetlerle doğrudan temasa geçebilmeleri adına sivil toplum kuruluşlarının (STK) STK’ların, ortak hedef ve çıkarlar doğrultusunda, bir araya gelerek çatı kuruluşları biçiminde örgütlenmeleri, taleplerini daha etkin bir biçimde dile getirmelerine yardımcı olacaktır. (8) Bunun yanında Türkiye, nihai hedef olarak kendi kültürüne ve diline bağlı bunun yanında yaşadığı ülkenin kültürüne uyum sağlayabilen bireyler yetiştirmeyi belirlemiştir.
Bu noktada entegrasyonun nihai sonucu olarak yeni bağlar ve kültürel zenginliğin ortaya çıkması öngörülmüştür. 1970 yılında Fransa’ya yerleşen ilk Türk göçmenlerin ardından, bugün Fransa’da üçüncü nesil yetişmektedir. Gün geçtikçe her neslin entegrasyon konusunda daha başarılı sonuçlar ortaya çıkardığı görülmektedir. Ancak yoğun entegrasyonun asimilasyon çizgisine yaklaştığı ve anadil kayıpları yaşandığı daha sonraki bölümde incelenecektir.
Türkiye’nin amaçladığı “sosyal hayatta aktif bir şekilde var olan vatandaşlar” için kurulan 400’e yakın sivil toplum kuruluşu vardır. Başta Fransa Türk Federasyonu olmak üzere Türk Fransız Kültür Merkezi, Türk Kültür Derneği, Türk Fransız Dostluk Derneği, Mevlana Dostluk ve Kültür Derneği gibi kuruluşların oluşturduğu bu liste lokal derneklerin eklenmesiyle oldukça uzamaktadır. (9) Bu sivil toplum kuruluşları öncülüğünde hazırlanan kültür günleri, festivaller ve tanıtım organizasyonları hem Türk kültürünün tanıtımına, hem Türk turizmine, hem de göçmen vatandaşlarımızın imajlarına katkı sağlamaktadır.
Bunun yanında her iki hükümetin de büyükelçilikler bünyesinde açtığı enstitüler dil kazanımı ve kültür tanıtımı konusunda büyük ilerleme sağlanmasına yardımcı olmuştur. Örneğin; Türkiye’de yer alan Fransız Kültür Merkezleri hem dil kursları hem de düzenlediği etkinliklerle Fransız kültürünün yaygınlaşmasını sağlamıştır. Bunun yanında Türk hükümeti de Türk Fransız Kültür Derneği bünyesinde tanıtım ve dil kazanımı çalışmalarına devam etmektedir.
Siyasi Hayatta Türkler
Fransa’da yaşayan Türk toplumun siyasete olan ilgisi gün geçtikçe artmaktadır. Önceleri sendikalaşma faaliyetlerine bile mesafeli yaklaşan Türkler, artık belediye meclislerinde yer almakta, siyasi partilere üye olarak katılım sağlamaktadırlar. Bunun yanında Fransız siyasetinde azınlıklar önemli bir anahtar oluşturmaktadır. Özellikle seçim dönemlerinde adayların öncelikli olarak azınlıkların oylarını alma çabasında oldukları fark edilebilir.
Bunun yanında genel olarak benzer yerleşim alanlarını seçen Türk göçmenler, bulundukları küçük şehirlerde çoğu zaman zaferi kazanacak ismi belirleyen bir güce sahiptir. Bu güce ek olarak, Fransa’ya ayak basan ilk jenerasyonun ardından gelen yeni nesiller siyaset konusunda daha arzulu ve aktif çalışmalar yürütmektedir.
Bu gelişime örnek olarak, Mart 2008’de yapılan yerel seçimlerde 98 Türk kökenli Fransız vatandaşı Belediye Meclislerine seçilmiştir. Bunların 22’si Lyon, 7’si Marsilya, 39’u Paris ve 30’u Strazburg bölgelerinde görev yapmaktadır. Ne var ki, Fransa’da henüz Türk kökenli milletvekili ve senatör bulunmamaktadır. (10)
Siyasi yaşamda ağırlıklarını gün geçtikçe arttıran Türk toplumunun yanında Türkiye devleti ve Fransa arasında da zaman içinde pozitif ya da negatif gelişmelere sahne olsa da, süregelen bir siyasi ilişkiler ağı bulunmaktadır. Bu ilişkiler bağı her ne kadar 20 yıldır Fransa tarafından cumhurbaşkanlığı düzeyinde herhangi bir gezi yapılmaması nedeniyle bakanlıklar düzeyinde kalsa da, bugün birçok uluslararası sorun ve toplantıda Türkiye ve Fransa benzer tavırlar takınmaktadırlar.
Bunun yanında ortak payda olarak Birleşmiş Milletler ve NATO gibi örgütlerde müttefik olarak yan yana bulunan iki devlet, Fransa’daki Türk toplumunun ve Türkiye’de yaşayan Fransızlar’ın hakları konusunda da çok kez aynı masaya oturmuşlardır.
Fransa Türklerinin Sorunları
Tüm bu paylaşımlar ve yüksek iletişimin ardında elbette yurtlarından ayrılıp, tamamen farklı bir sosyal yaşama ayak uydurmaya çalışan Türkler bir çok sorunla karşılaşmaktadır. Bunlardan en önemlilerini 4 ana başlıkta toplayabilmek mümkündür. Bu sorunlar eğitim, entegrasyon, ekonomik bağımsızlık ve toplumsal farklılıklar olarak genelleştirilebilir.
Yukarıda bahsetmiş olduğum sorunlardan en önemlisi şüphesiz ki Türk toplumunun eğitim sorunudur. 2009 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları Komisyonu tarafından hazırlanan raporda eğitim sorunları ana dilde eğitim ve yüksek öğrenim imkanları olarak iki başlıkta incelenmiştir. Ana dilde eğitim sorunu, Fransa’da 1970’li yıllardan itibaren uygulanmaya başlanan ve göçmen çocuklarının Fransız okuluna uyum sağlamaları ve kendi ülkelerine döndüklerinde oradaki uyumlarına katkıda bulunmaları için başlatılan ELCO (Enseignement de la Langue et Culture d’Origine) Anlaşması dâhilinde baş göstermektedir. 1978 yılından beri Türkçe ve Türk kültürü dersleri birinci sınıftan itibaren seçmeli ders olarak öğrencilere sunulmuştur. Ancak talep yoğun olmasına rağmen Fransız hükümetinin Milli Eğitim Bakanlığı tarafından atanacak olan öğretmenler için kontenjan açmaması ve bu dersleri okul saatleri dışına koymuş olması, var olan potansiyel talebin azalmasına ya da okullarda bu derslerin verilememesine neden olmaktadır. İkinci başlık altında incelenen yüksek öğrenim sorunu ise Fransa’da yerleşmiş olan “ortaokuldan sonra mesleki eğitime yönlendirme” politikasından kaynaklanmaktadır. Gerek adaptasyon gerekse dil sorunu nedeniyle ortaokulda kendini tam anlamıyla gösterememiş olan Türk kökenli çocukların, öğretmenleri tarafından direkt olarak mesleki eğitime yönlendirmeleri nedeniyle yüksek öğrenimde var olmamaları büyük bir problem olmuş, yüksek öğrenime devam eden öğrenci sayısı sadece yüzde 5’te kalmıştır.
İkinci büyük problem olarak gösterilen entegrasyon, hem Türk hem de Fransız hükümetini endişelendirmektedir. Tamamen yabancı olan bir kültüre uyum sağlamak, göçmen anlaşmasının imzalandığı ilk yıllarda bir “süreç” olarak tanımlansa da, yıllar geçtikçe Fransız yetkililerin Türk göçmenlerin entegrasyon sorunu çektiği ile ilgili şikayetleri artmaya başlamıştır. Uzun süre Fransa Türkleri ile birlikte yaşayarak “Fransa’da Türk Olmak” isimli bir belgesel çeken ünlü fotoğrafçı Ahmet Sel, gözlemlerini şöyle özetliyor:
“Çünkü kendi memleketinde değilsin. Genelde bu toplumlar çok eski ve yerleşmiş toplumlar. Bu nedenle Avrupalı toplumlara tümüyle adapte olmak çok zor. Yani öyle bir baba yiğit yok. ‘Ben buraya tam adapte oldum, çok güzel yaşıyorum, herkes beni tamamen kendisi gibi saymaya başladı ve ben onlardan biriyim demek’ çok zor.” (11)
Bunun yanında madalyonun diğer yüzünde ise Türkiye vardır. Türkiye entegrasyon konusunda özendirici açıklamalarına devam etse de, bu denli yoğun bir komünikasyonun asimilasyonu beraberinde getirebileceği şüphelerini taşımaktadır.
Üçüncü problem olarak baş gösteren işsizlik ve ekonomik bağımlılık, Türk toplumunu derinden etkileyen problemlerdir. Fransa’da geçtiğimiz 30 yılda gerçekleşen ekonomik krizlerin tamamından ilk olarak göçmenlerin etkilendiği görülmüştür. Krizlerin faturasını büyük ölçüde üstlenen göçmenler aynı zamanda işverenlerin gözden çıkardığı ilk işçiler oluyor. Bir göçmen için zaten zor olan iş bulmak, milliyetçi işverenler sebebiyle bir kör düğüme dönüşüyor.
Tüm bu problemlerle baş etmek adına Türkiye hükümeti tarafından Fransa Türkleri’nin birlik olması gerektiğine yapılan vurgu, maalesef Fransa’da beklenen etkiyi yaratmamıştır. Bunun sebebini Fransa’daki Türk toplumunun Türkiye’nin küçük bir numunesi olduğuna bağlayan Ahmet Sel, fikrini şöyle açıklıyor:
“Türkiye’de nasıl siyasi mücadeleler yaşanıyorsa aynı siyasi mücadelelerin yansıması orada da var. Tabii değişik düşünceleri savunan insanlar, değişik çıkar grupları da var bu insanların arasında. Bu nedenle birlik zor.”
Tüm bu sorunlara özellikle son 10 yılda eklenen aşırı milliyetçi partilerin yükselişi, ırkçı grupların yeniden güçlenmesi ve islamofobi göçmenlerin zaten zor olan hayatını bir nebze daha zorlaştırıyor.
Fransızların Türkiye ve Türk Algısı
Fransa’ya ilk ayak basan Türkler’den itibaren, halihazırda milliyetçilik konusunda oldukça katı olan Fransız halkı Türklere karşı pek de sempatik olmayan tutumlar geliştirmişlerdir.
Buna ek olarak, yukarıda da bahsettiğim 11 Eylül saldırısının ardından tüm Avrupa’ya yayılan İslamofobi, en çok Türk göçmen toplumunu etkilemiştir.
Institut d’Etudes Politiques de Paris’den Prof. Dr. Anne-Marie Le Gloannec; Fransız kamuoyunun Türkiye hakkında fazla bilgi sahibi olmadığını ancak İslam kültürünün bir parçası olarak görüldüğünü ve tarihsel olarak Müslümanlık kimliğine karşı duyulan tedirginlik ve korkunun doğrudan Türkiye algısında da rol oynadığını belirtmektedir. (12)
Bu algının temelinde yatan sebepleri ise Strasbourg Üniversitesi Türkoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Paul Dumon, Fransızların Türkiye algısını daha çok dini çatışma üzerine inşa edilmiş fikirlerin şekillendirmesi Türkiye’nin hep Doğu’nun bir parçası olarak görülmesi sebeplerine bağlamıştır. Fransızların okula ilk başladıkları andan itibaren eğitim aldıkları tarih kitaplarında özellikle Türkler’in savaşçı ve çatışmacı yanının ön plana çıkarılması bir önyargı kaynağı olarak görülebilir. (13)
Buna ek olarak Türkiye ve Türklere karşı oluşan önyargıların temelinde diğer azınlıklar da yer almaktadır. Fransa’da oldukça teşkilatlı ve güçlü bir yapıya sahip olan Ermeni diasporası yaptığı propagandalar ile Türkiye Cumhuriyeti ve Türkler’i barbar ve katil olarak göstermeyi maalesef ki başarmıştır.
Bugün de Türkiye’nin en büyük problemlerinden biri olan “sözde Ermeni soykırımı” iddiaları uluslararası arenada en çok Fransa’da yer bulabilmektedir. Güçlü ve kalabalık diasporası sayesinde tezini tüm dünyaya duyurma fırsatı bulan Ermeniler, Fransa’da yaşamakta olan Türkler’in hayatını da zorlaştırmaktadır. Elbette ki, bu iddialara gerekenden fazla önem vererek Ermeniler’in “kamuoyunu bilinçlendirme ve biçimlendirme” kampanyasına en büyük katkıyı yapan Fransız hükümetleri de en az Ermeniler kadar bu psikolojik saldırıdan sorumludur.
Özellikle seçim dönemlerinde adayların tüm diasporanın desteğini alabilmek adına söz verdikleri “soykırımı inkar yasası” hem azınlık olarak bulunan Türkler ile Ermeniler arasında, hem de Türk ve Fransız hükümeti arasında gerginliklere yol açmaktadır. Sürekli gündemde olan yasa tartışmaları nedeniyle de, Türkler hakkında zaten sağlıklı bir şekilde bilgilendirilmemiş olan Fransız toplumu, bir kez daha yanlış bilgilendirilerek Türkler’e karşı kışkırtılmaktadır.
Değerlendirme
1970 yılında yapılan çift taraflı anlaşma ile sadece “iş gücü aktarımı” olarak planlanan bu göç, bugüne gelindiğinde sosyal ve siyasi bir yaraya dönüşmüştür. Fransa’da üçüncü neslini yaşayan işçi göçü, bugün hem ülkede yaşayan diğer azınlıklar için, hem de diğer ülkelerde bulunan Türk azınlıklar için örnek bir mücadeleye sahne olmaktadır.
Yukarıda bahsetmiş olduğum tüm sorunlara ek olarak, Ermeni diasporası ve taraflı Fransız hükümeti ile de başa çıkmak zorunda olan vatandaşlarımız yaptıkları protestolar ve yayımladıkları bildirgeler ile kamuoyunu bilgilendirmek ve haklı mücadelelerini kitlelere anlatmak zorunda kalmaktadırlar.
Bu noktada Türk hükümetinin üzerine düşen bu bilgilendirme mücadelesini resmi kaynaklar aracılığı ile daha büyük kitlelere yaymak ve uluslararası bir tepki oluşmasını sağlamaktır. Nitekim bugüne kadar izlenilen yollar, yalnızca sözde kalmış ve ne Fransız hükümeti ne de Ermeni diasporası tarafından endişeyle karşılanmamıştır. Kamu diplomasisine uzun yıllar gereken önemi vermeyen Türkiye bugün bunun yol açtığı sonuçlarla karşı karşıyadır. Fransız toplumunun Türkiye’yi yeterince tanımaması, eksik veya yanlış bilgilere sahip olması ve önyargılı yaklaşımı değişmediği sürece AB üyeliği ve Ermeni meselesi gibi konularda Türkiye, Fransız iç politika oyunlarına alet edilecektir.
Uygulanan ekonomik yaptırımlar sadece askeri düzeyde kalmış, uygulamaya koyulması gündeme gelmişken Anayasa Komisyonu tarafından Fransız Anayasası’na uygun bulunmadığı için kabul edilmeyen “soykırımı inkar yasası” sırasında Türk hükümeti kınama hareketinde yalnız kalmış ve uluslararası bir kamuoyu oluşturamamıştır. Buna ek olarak, Fransa Türkleri’nin yaptıkları protestolar bile Türkiye tarafından ön plana çıkarılamamış, soydaşlarımız adeta yalnız bırakılmıştır.
İlk göçten itibaren Türkler’e karşı mesafeli olan Fransız hükümeti ile, ilk etapta imzalanan anlaşmada belirlenen iş hakları, eğitim hakları gibi maddeler güncellenememiş ve bugün yaşayan Türk nüfus, ilk kez giden işçilerin birkaç katına ulaşmasına rağmen ne Türkçe öğretmeni kontenjanları ne de dernekler arasındaki birlik konusunda ilerleme kaydedilebilmiştir.
Bu noktada Türk hükümetinin büyük bir kamu diplomasisi açığı olduğu oldukça belirgindir. Hem Türkiye’nin tanıtımı, hem Türk benliğinin anlatılması konularında eksik kalan Dışişleri Bakanlığı, hem tarih kitaplarındaki yanlışlıklar hem de Ermeni soykırımı iddialarının belgelenmesi konusunda Türk Tarih Kurumu ile iş birliği içinde diplomatik bir tavır benimsemekte de eksik kalmıştır.
Bugün kimlikleri, dilleri, dinleri, benlikleri konusunda psikolojik bir savaş vermek zorunda kalan Fransa Türkleri tüm bu zorluklara rağmen, kurdukları sivil toplum kuruluşları, düzenledikleri festivaller ve organize ettikleri protestolar ile varlıklarını duyurmak çabası içindedirler. 1970’ten bugüne devam eden mücalelerinde vatandaşlarımız oldukça gerilimli dönemler atlatmalarına rağmen yine de başarılı sayılabilecek bir entegrasyon süreci geçirmişlerdir.
(1) http://www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari/belge/fransa_raporu.pdf, Erişim Tarihi: 9 Temmuz 2012
(2) http://tr.wikipedia.org/wiki/Fransa’daki_T%C3%BCrkler, Erişim Tarihi: 9 Temmuz 2012
(3) http://tr.wikipedia.org/wiki/Fransa’daki_T%C3%BCrkler, Erişim Tarihi: 9 Temmuz 2012
(4) http://www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari/belge/fransa_raporu.pdf, Erişim Tarihi: 10 Temmuz 2012
(5) http://hodrimeydan.info/index.php/2012-01-16-15-14-36, Erişim Tarihi: 10 Temmuz 2012
(6) http://www.trf.nu/is-dunyasindan-fransaya-soykirim-yasasi-uyarisi.html, Erişim Tarihi: 10 Temmuz 2012
(7) http://www.ekonomi.org.tr/fransa-turkiye-ekonomik-iliskileri, Erişim Tarihi: 10 Temmuz 2012
(8) http://www.mfa.gov.tr/yurtdisinda-yasayan-turkler_.tr.mfa, Erişim Tarihi: 10 Temmuz 2012
(9) http://atilyav.free.fr/uyedernek.htm, Erişim Tarihi: 11 Temmuz 2012
(10) http://www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari/belge/fransa_raporu.pdf, Erişim Tarihi: 11 Temmuz 2012
(11) http://www.habervesaire.com/news/fransa-da-turk-olmak-1614.html, Erişim Tarihi: 11 Temmuz 2012
(12) “Türkiye-Fransa Krizinde Algının Rolü: Fransızların Türkiye Algısı”, ORSAM, No.94, Aralık 2011, s.8, , Erişim Tarihi: 12 Temmuz 2012
(13)http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=2133:tuerk-kamu-diplomasisi-ve-fransz-kamuoyu&catid=70:ab-analizler&Itemid=134, Erişim Tarihi: 12 Temmuz 2012
http://www.turksam.org/tr/a2707.html
Son Yorumlar