Etiket arşivi: beşar Esed

TERÖR /// Ufuk Ulutaş : Esed, İran ve Rusya DAEŞ’i, Amerika PKK’yı kullandı

24 Temmuz gecesi Türkiye Suriye’de DAEŞ, Irak’ta PKK terör örgütlerine sınır ötesi askeri operasyonlar düzenledi. Eş zamanlı olarak da emniyet 34 ilde DAEŞ, PKK, YDGH, DHKPC, MKLP, FETÖ terör örgütlerine yönelik operasyonlar yaptı, binden fazla şüpheliyi gözaltına aldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu ise sıklıkla bu operasyonların devam edeceğini, bunun bir süreç olduğunu ifade etti. Peki bu operasyonlar terör mücadele ve Ortadoğu gerçekleri bakımından neye tekabül ediyor? SETA Ortadoğu uzmanı, Akşam gazetesi yazarı Ufuk Ulutaş ile konuştuk.

24 Temmuz’da DAEŞ ve PKK’ya yönelik operasyonlar serisi başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da, Başbakan Davutoğlu da yaptıkları açıklamalarda bunun bir süreç olduğunu, devam edeceğini ama Türkiye’nin herhangi bir savaşa girmediğini söylediler, kararlılık belirttiler. Ne anlamalıyız operasyonlardan “süreç”ten ve yapılan açıklamalardan?

Türkiye’nin DAİŞ’le mücadelesi de zaten uzun bir "süreç"tir. Üç ana aşamada bu süreçten bahsetmemiz mümkün. Yani Türkiye DAİŞ ‘le mücadeleye günaşırı başlamadı. Hatta bu mücadeleye en önce başlayan ve mücadelenin kapsamını DAİŞ ‘i tam anlamıyla paralize edecek bir şekilde genişletmeye çalışan, uluslararası toplumu da ikna etmeye çalışan bir ülke oldu. DAİŞ Suriye coğrafyasına girip IŞİD-DAİŞ ismini aldığı Nisan 2013’ten hemen sonra Ekim ayında DAİŞ terör listesine alındı ve mücadele sistematik olarak o zaman başladı. İlk aşamada şüpheliler takip ediliyor, sınırda eldeki istihbarat ölçüsünde önlemler alınıyor ve yabancı terörist savaşçılar sınır dışı ediliyordu. Bu aşamada uluslararası toplumun istihbarat paylaşımı çok az olduğundan dünyanın bir ucundan hareket eden bir DAİŞ sempatizanı hareket ettiği ve aktarma yaptığı Batılı ülkelerde bile radara takılmadan rahatlıkla Türkiye’ye ulaşabiliyordu. Tüm yük de Türkiye’ye kalıyordu.

TÜRKİYE’NİN DAEŞ MÜCADELESİ

İkinci aşamaya ne zaman geçildi?

Niğde saldırısından itibaren ikinci aşamaya geçildi. Bu aşamada DAİŞ hücrelerine yönelik baskınlar yapılmaya, tutuklamalar yaşanmaya başladı. Hem DAİŞ hem de sınır geçişlerinde yardım eden kaçakçılar kıskaca alındı. Üçüncü aşama ise DAİŞ ‘in askerimizi şehit etmesiyle birlikte başladı. Suruç patlaması ve şehit askerimiz sebebiyle Türkiye "Önceliyici Savunma" denilen doktrinle hareket etmeye ve daha büyük bir çatışmanın, eskelasyonun önüne geçmek için ulusal güvenliğini koruma dürtüsünden hareketle sınır ötesi operasyonlara başladı. Bu üçüncü aşama kapsamlı bir sürecin son ve uzun sürecek bir aşaması. Daha önce de DAİŞ hedeflerini top atışlarıyla vurmuştu Türkiye. Fakat şimdi belki aylar sürecek bir sürede DAİŞ ‘in Türkiye sınırındaki varlığını tamamen yok etmeye yönelik zamana yayılmış müdahalelerde bulunmaya devam edecek. Hem ülke içinde hem de sınır dışında.

GÜVENLİ BÖLGE ÖNCELİĞİ

Suriye sınırında güvenli bir bölge oluşturulacak. Bu Türkiye’nin uzun süredir talebiydi. Bunu için harekete neden şimdi geçilebildi?

Güvenli bölge konusu bence hala ABD ile mutabakata varılmış bir konu değil. Fakat Türkiye kendi ulusal güvenlik öncelikleri sebebiyle fiili olarak bir güvenli bölgenin oluşacağı şartları yaratacak bu süreçte. Dediğim gibi Fırat’ın doğusundan Azez’e kadar olan hattaki DAİŞ varlığının yok edilmesi ve DAİŞ ‘in boşaltmak zorunda kalacağı bölgelere Suriyeli muhaliflerin yerleştirilmesi ve buna ek olarak şimdi olduğu gibi Türkiye’nin gerekli gördüğünde bu bölgeye yönelik hava saldırısı ve top atışını yapmaya devam etmesiyle fiili bir güvenli bölge oluşturulmuş olacak. Güvenli bölge hem sivillerin güvenliğinin sağlanması hem de Esed rejimine karşı muhalefetin güçlendirilmesi ve Esed’in bırakmak zorunda kalacağı süreç açısından kritik bir hamle.

SURİYE’NİN KADERİ HALEP’TE

Neden kritik bir hamle?

O hatta bahsettiğim şekliyle hem sivillerin hem de askeri grupların Esed ve DAİŞ saldırılarından emin olacakları bir güvenli bölge oluşturulmasının başta Halep cephesi olmak üzere Suriye devriminin geneli için çok kuvvetli implikasyonları olur. Esed ve DAİŞ Halep’te ortak hareket ediyorlar. Başbakan Davutoğlu da hatırlayacaksınız Haseke’de yani PKK’nın kontrolü altındaki bir bölgede Esed ve DAİŞ’in Halep operasyonunu koordine eden bir toplantı yaptığını söylemişti. Bu hatta DAİŞ’e darbe vurmak Esed’e darbe vurmaktır. O hattın kurtarılması muhaliflerin Halep’in merkezine yoğunlaşması demektir. Halep’in Esed’den temizlenmesi de devrim için bir kırılma noktası olur. Tam da bu önemden dolayı, güvenli bölgelerin Esed’i gitmeye zorlayacak süreci başlatacağından dolayı uluslararası toplum başta ABD bu bölgeye teşne olmadı ve bence hala değil. Yakın zamanda İngiliz yetkililerin Esed’in kalmasıyla ilgili söyledikleri hala kulaklarımızda.

NE ESED’LE SAVAŞTI NE PYD İLE

Sizinle iki yıl önce yaptığımız röportajda “DAEŞ’in bir Truva atı olduğunu, arkasında Esed rejimi, İran, ve Rusya olduğunu, Amerika’nın da suskun kalarak bir şekilde rejimi desteklediğini, DAEŞ’in ve PYD’nin yayılmasına izin verdiğini” söylemiştiniz. Bu tespit hangi noktalarda isabetli çıktı ya da çıkmadı?

İki yıl önce söylediklerime eklemeler oldu azalmalar olmadı maalesef. DAİŞ birçok istihbarat örgütünün gayrimeşru çocuğu. Truva atlığı rolünü aktif bir şekilde devam ettirdi. Suriyeli muhalefete karşı savaşmaya, onları içerden çökertmeye çalışmakla devam etti. Zaten DAİŞ’in an itibariyle kontrol ettiği topraklara bakarsanız bunların çok büyük bir çoğunluğunun muhaliflerden ele geçirdiği topraklar olduğunu görürsünüz. Aynı şekilde şimdiye kadar PKK’lılardan ve Esed askerlerinden çok Suriyeli muhalif öldürdü. Suriyeli muhaliflerin kilit komutanlarına yönelik ya kendisi suikast yaptı ya da Esed’e verdiği istihbaratla rejimin suikast yapmasına yataklık yaptı. Abdulkadir Salih gibi, Hassan Abbud gibi Suriye devriminin kilit isimlerine, muhalifler arasında tutkal rolü üstlenen isimlere yönelik operasyonlara bulaştı.

ESED VE İRAN DAEŞ’İ TEPE TEPE KULLANDI

Devletlerin açıktan desteklediği bir terör örgütünden bahsediyoruz?

Bir ülkenin DAİŞ’in arkasında olması, onu kurması, tüm operasyonlarını yönetmesi anlamına gelmiyor. Saydığım ülkeler dışında birçok ülkenin istihbaratı da DAİŞ’e sızdı. DAİŞ’in farklı cephelerde farklı angajmanlar, ittifaklar içerisine girdiği görüyoruz. Örneğin Hacı Bekir dokümanları ortaya çıktı. Hacı Bekir DAİŞ’in ideolojik babalarından, El-Bağdadi üzerinde nüfuzunun kuvvetli olduğu bilinir. Bu belgelerde formasyon aşamasında DAİŞ’in Esed rejimiyle ilişkileri afişe oldu. DAİŞ içerisinde müftülük, vilayet emirliği derecesine yükselmiş isimlerin Batılı ve bölgeden bazı ülkelerin istihbaratına çalıştığı ortaya çıktı. Uzun lafın kısası, DAİŞ’i Esed rejimi ve İran gibi bölgesel müttefikleri tepe tepe kullandı. Kendi katliamlarını DAİŞ katliamlarıyla örtmeye çalıştı. Rejim kimyasal silah kullanımından bile DAİŞ sayesinde paçayı kurtardı.

PYD YAYILMASI ABD ORGANİZASYONU

Ya PYD?

PYD’nin yayılmasına ABD’nin izin verdiği iddiası hakkında ekstra bir açıklamaya da ihtiyaç yoktur sanırım. Zira ABD aradan geçen zaman içerisinde PYD’yi sahadaki en büyük müttefiki yaptı. DAİŞ’in boşalttığı yerleri PYD’nin ele geçirmesini sağladı. Hatta Suriye’ye askeri müdahaleyi de yine PYD’yi korumak için yaptı.

ABD KAÇAK GÜREŞİYOR

Ama aynı ABD şimdi DAEŞ’e olduğu gibi PKK’ya da operasyon yapan küttefiki Türkiye’ye güçlü destek açıklamaları yapıyor. ABD-Türkiye’nin bu işbirliği bölgedeki korkunç durumu kalıcı olarak değiştirir mi? Nasıl değiştirir? DAEŞ, Esed rejimi, PKK diğer oluşumlar açısından özellikle?

Aslında böyle bir işbirliği olsa cevabım net olarak evet olurdu. İki ülke güvenli bölgeler oluşturabilir, muhalefeti gerçek manada destekleyebilir ve Suriye’de tüm aktörler için oyun değiştirici müdahaleler yapabilir. Fakat ben ABD ile Türkiye’nin Suriye’de anlamlı bir değişikliğe sebep olacak ölçüde bir işbirliğine girdiklerini düşünmüyorum. ABD hala kaçak güreşiyor. Hala Esed rejiminin yıkılacağı bir senaryoya girmek istemiyor. Sineklerle uğraşıyor, bataklığı kurutmaktan yana değil. Diğer taraftan da Suriyeli organik İslami muhalefete karşı açık düşmanlık besliyor. Bu sebepten PKK gibi bir terör örgütüyle (PYD ismiyle sahada bulunsa da) bile kuzeyde birlikte hareket ediyor. Suriye politikalarımız ve önceliklerimiz farklı ABD ile. Bu sebepten işbirliği sonuç alıcı bir aşamaya gelemiyor. ABD Suriye’de kendi sosyolojisini yaratmaya çalışıyor, Türkiye ise Suriye’nin sosyolojisine saygı gösteriyor. ABD Suriye’de inorganik ve daha büyük çatışmalara sebep olacak bir denklem yaratmaya çalışıyor. Türkiye ise Suriye’de organik değişimden yana. Aylarca Türkiye’ye kara propaganda ile onlarca operasyon çekti ABD basın üzerinden. En büyük amacı Türkiye’yi Suriye’de kendi pozisyonuna getirmekti. Türkiye Tel Ebyad sonrası PYD’nin demografik mühendisliğine göz yummayacağını açıklayıp sınıra yığınak yapmaya başlayınca soluğu Türkiye’de alıp bir koordinasyona gitmek durumunda kaldı.

İRAN İLE İSRAİL YAKINLAŞACAK!

ABD’nin İran ile anlaşmasının anlamı nedir peki, Türkiye, Suriye, DAEŞ, PKK ve bölge açısından?

Bu anlaşma bence hala bir muamma. Nükleer konularda mutabakata varıldı ama bunun ne ölçüde bölgesel politikalara yansıyacağı soru işareti. ABD Yönetimi İran’ı bölgede kullanışlı bir ortak olarak görmeye başladı. Çünkü İran’ı bir iki adam üzerinden harekete geçirebilme lüksü var. İran bölgede askeri olarak var. Irak’ta ABD ile yakın işbirliği var. Bence İran’la İsrail dışındaki bölge politikalarında bazı yakınlaşmalar olacak, Suriye’de de olursa bu yakınlaşma Suriye bundan kötü etkilenir. Fakat İran’ın birden ABD’nin bölgedeki sevgilisi olacağını iddia etmek, Robert Fisk geçenlerde bu yönde absürt bir yazı yazmıştı, doğru olmaz. Filizlenen bir aşk var ama henüz evlilik ufukta görünmüyor.

UYUYAN HÜCRELERLE MÜCADELE

DAEŞ mevzuuna dönersek… Operasyonlar sonrasında DAEŞ’e ait uyuyan hücrelerin Türkiye içinde harekete geçmesi ihtimali nedir?

Bu ihtimal her zaman vardı, operasyonlar bu ihtimali artırmıştır. Tabi güvenlik önlemlerini de benzer ölçüde artırmıştır. Terör tam da böyle bir şey. Savaşını doğrudan yürütmez, asimetrik çatışmaların içerisine girer. Aynı şey PKK terörü için de geçerli. Fakat uyuyan hücreler var diye terörle mücadeleden kaçınmak da olmaz.

TÜRKİYE’DE DAEŞ GÜÇLÜ MÜ?

DAEŞ’in Türkiye’deki varlığı nedir, ne kadardır?

Bu varlığın çok olmadığını düşünenlerdenim. DAİŞ’in sosyolojisi Türkiye’de yok. Türkiye’den DAİŞ’e katılanların önemli bir kısmı İngilizcede "loser" (kayıp) olarak tabir edilen insanlar. Dini tarafları olmayan insanlar da bayağı fazla. Bir kısmı DAİŞ’i kendi mesihleri olarak görüyor. Yani DAİŞ’in işledikleri günahlardan kendilerini aklayacakları bir fırsat sunduğunu düşünüyor. Fakat tam da tersi bir durumda buluyorlar kendilerini. Müslüman öldüren bir taşerona dönüşüyorlar. Sayısını istihbarat verebilir ama ben kontrol edilebilecek, operasyonlarla etkisiz hale getirilebilecek sayıda olduklarını düşünüyorum. Fakat bu esnada Suriye’deki katliamlar da durmalı. Çünkü Suriye’deki katliamlar DAİŞ’in adam kazanma araçlarından birisi maalesef.

TÜRKİYE’NİN DAEŞ İSTİHBARATI İYİ

Bunlara karşı Türkiye yeterli bilgiye uzmana istihbarata sahip midir?

DAİŞ’e yönelik istihbaratın eksikliklerine rağmen nispeten iyi olduğunu düşünüyorum. Musul’daki rehine krizi bence bunu gösteriyor. DAİŞ istihbari olarak tek ülkenin baş edebileceği bir örgüt değil. Hatta tam da buna göre dizayn edilmiş, dinamikleri belli ama Makyavelist dünya görüşleriyle ve karanlık istihbarat bağlantılarıyla takip edilmesi zor bir örgüt. Bununla birlikte uzmanlık seviyesi yerlerde maalesef. Akademik olarak "yabancı savaşçılar" tartışmasının içerisine teknik olarak yerleştirenler çıktı ama DAİŞ’in insan profili, ideolojisi, istihbari bağlantılar gibi konularda medyanın ötesine geçemeyen bilgi seviyesi sebebiyle ufuk açıcı ürünler çıkmadı ortaya. Benzer bir yargıyı yabancı akademi için de yapabilirim. Hızlıca "best seller" olmayı hedefleyen kitaplar yayınlandı ama bize uzun gazete yazılarından başka bir şey sunmadı.

MEDYA DAEŞ KONUSUNDA İÇLER ACISI DURUMDA

Türkiye medyası DAEŞ konusunda yeterli uzmanlığa sahip mi?

Türk basınındaki DAİŞ "uzmanlığı" ise içler acısı maalesef. Çeviri haberler yaygın. Yanı başımızdaki bir olgu için çeviri haberlere ihtiyaç duymak ciddi olarak tartışılması gereken bir konu. Bazen de sahadan diye sunulan haberler var ki onlar da tel tel dökülüyor. IŞİD haberi yapılıyor, resimde DAİŞ’in can düşmanı Nusra’nın bayrağı kullanılıyor. Her gördükleri siyah beyaz Arapça La İlahe İllallah yazısını DAİŞ bayrağı zannediyorlar. Hürriyet’in bir DAİŞ özel dosyası vardı ki mizah dosyası gibiydi. DAİŞ sözlüğü yapıp içine gavs gibi tasavvufi terimleri kullanacak, Arapça kardeş anlamındaki "ahi" kelimesinin DAİŞ’e özgü bir kullanım olduğunu zannedecek, yine Ebu ile başlayan mahlaslar karşısında neredeyse hayrete düşecek kadar olaydan kopuklar.

ETRAFIMIZ KRİZLERLE ÇEVRİLİ

Bir yanda Ortadoğu’nun yeniden alt üst edilmiş sert gerçekleri var. Bir yanda Türkiye’nin yerleşik değerleri, ilkeleri, kazanımları. Ve coğrafi konumu itibariyle bir yanıyla Avrupa bir yanıyla Ortadoğu ülkesi. Bu tahterevallide dengeyi bulmak zordur. Türkiye bunu ne kadar başarabiliyor?

İmkan olduğu ölçüde yapabiliyor bunu. Bir kriz dönemindeyiz. Etrafımızda sadece Ortadoğu’da kriz yok. Ukrayna’dan Yunanistan’a her yer kriz ve Türkiye sadece Suriye’den değil tüm komşu ülkelerdeki krizlerden direk olarak etkileniyor. Kriz dönemi bittiğinde Türkiye’nin nasıl bir denge tutturabildiğini göreceğiz. Şimdi yapılan yargılar erken kalır.

TERÖRÜ SİLAH OLARAK KULLANAN DEVLETLER VAR

Türkiye teröre karşı mücadelede uluslararası toplumun desteğini uzun vadede alabilecek mi? Kimi batılı devletlerin Ortadoğu’daki terörleşen devletlere, terör üreten devlet dışı yapılara destek verdiği biliniyorken?

Maalesef terörü bir silah olarak kullanan devlet çok. İşin en acısı da aynı devletlerden bazılarının Türkiye’yi yani mağduru suçlayacak bazı operasyonlar içerisine girmeleri. Maalesef terör kelimesini de keyfi olarak kullanıyor uluslararası toplum. Mesela ABD Irak’ta kendi terör listesindeki ve birçok ABD askerini öldüren bir örgütle işbirliği yapıyor ama Suriye’de terörle yakından uzaktan alakası olmayan grupları terör parantezine almaya çalışıyor. Basit bir ifadeyle DAİŞ terörü ile PKK terörü arasında fark gözeten ülkeler var. Alman basınında "niye PKK’ya saldırdınız" diye Türkiye’ye taaccüp içerisinde soru soranı bile var. Oysa terör terördür, bunu ancak canları yanınca fark ediyorlar maalesef.

PKK SİLAH BIRAKMAYACAK

PKK’ya geçersek… PKK’nın mevcut pozisyonu nedir sizce? Başka ülkelerin istihbarat örgütleriyle Türkiye karşıtı bir anlaşması işbirliği olabilir mi? Var ise ne karşılığı bir anlaşmaya varmıştır?

PKK bölgesel bir taşeron. DAİŞgibi pragmatik ilişkiler kurabiliyorlar. Antiemperyalist söylemden bir gecede nasıl "Biji Obama" seviyesine düştüklerini gördük. PKK bölgede krizi fırsata çevirme hevesinde. Bu sebepten bence silah bırakmayı hiçbir zaman düşünmedi. Bölgede kaos bitmedikçe müzakereye açık olmayacaklar. Diğer taraftan PKK terörü bitmedikçe bölgede kaos da tam anlamıyla bitmeyecek. Çünkü kaos aktörleriyle yakın ilişkiler içerisindeler. İran’la Esed rejimiyle dirsek temasları var. Şimdi arkalarına ABD’nin desteğini aldığını düşünmenin verdiği şımarıklığı da yaşıyorlar. Bölgede DAİŞve PKK gibi terör örgütleri değişim aktörlerini cezalandırmak için kullanılıyor. Bu açıdan baktığımızda iki terörün de Türkiye’ye saldırması şaşırtıcı değil. Örneğin Kürtlere bin bir zulüm yapan, sürekli idam eden, tutuklamalar ile hayat hakkı tanımayan İran’a karşı PJAK çatışmasızlığa giriyor ama bölgesel değişim aktörü ve yaptığı reformlarla ülkesinde Kürt sorununu bitirmiş olan Türkiye’yi terörize ediyor. Amaç değişimin terörle terbiye edilmesi. Bu sebepten PKK son çatışmalar başlamadan yaptığı açıklamayla, askerimize, polisimize, işçimize saldırıp öldürmesi ve yaralamasıyla ateşkesi bitirdi.

HDP’Yİ PKK, PKK’YI HAMİLERİ ŞEKİLLENDİRİYOR

Seçimlerde yüzde 13 oy 80 milletvekili alan HDP, halkın kendisine verdiği bu büyük krediyi PKK’ya karşı, PKK’yı insan öldürmesi karşılığında kullananlara karşı, silah bıraktırmak için kullanabilir mi sizce?

PYD ne kadar PKK’dan ayrı hareket edebilirse HDP de PKK’dan o kadar ayrı hareket edebilir. PKK HDP’nin oyun planını şekillendirebilir ama HDP PKK’nın oyun planını şekillendiremez. PKK’nın oyun planını şekillendiren Kandil ve bölgesel hamileri HDP’nin de oyun planın şekillendiriyor. HDP’nin PKK’ya silah bıraktırma isteğinin de böyle bir gücünün de olduğunu düşünmüyorum. HDP’nin kendi varlık sebebini sorgulaması lazım. PKK’dan sıyrılıp söylemde ve fiiliyatta sivil siyasete girmedikçe PKK’nın iradesinin dışında adım atamayacak. Bu sebeptendir ki PKK tarafından şehit edilen polislerimize, askerlerimize kelime oyunlarıyla ve seçim sürecinde yaptıkları manipülasyonlarla açıklamalar getiriyorlar.

HÜKÜMET DURUMA HAKİM

Türkiye’ye yönelik saldırıların artmasıyla seçim sonrası belirsizlik, koalisyon tartışmaları, erken seçim ihtimali arasında bağlantı kurar mısınız?

Güçlü bir bağlantı görmüyorum. Mevcut belirsizlik Türkiye’de bir otorite boşluğuna sebep olmadı, hükümet onun da ötesinde devlet bu süreçte kritik hamleler yapabilecek durumda. PKK, DAİŞve diğer terör örgütlerine yapılan operasyonlar da bunu gösteriyor. Terör bence seçim sonrasında değil seçim öncesinde daha etkiliydi. Kobani’deki DAİŞve 6-8 Ekim olaylarındaki PKK terörüyle Türkiye’de iç siyaset şekillendirildi. HDP’nin barajı geçmesinin en büyük sebebi, DAİŞ’in Kobani’ye saldırması sonrasında PKK’nın ve bölgesel hamilerinin dolaşıma soktuğu kara propaganda, yalan ve manipülasyonlar oldu.

SURİYE DOSYASI : IŞİD ve Esed’ten ortak çıkarlar doğrultusunda ÖSO’ya karşı yerel işbirliği

Milli İstihbarat Teşkilatı’na yakın bir kaynak, Esed rejimi ile IŞİD’in ülkenin kuzeyindeki ÖSO’nun yenilgiye uğratılması, petrol satışlarının devam etmesi, Zehran Aluş suikasti ve Tedmur ile Sühne’nin düşürülmesi konularında anlaştığını belirtti

Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) ve Suriye rejimi komutanlarından bir oluşan bir heyet, bu yıl 28 Mayıs’ta Haseke’nin Şeddadi beldesinde bir gaz üretim tesisinde bir araya geldi. Savaş halindeki bu iki grup bu toplantıyı aralarındaki husumeti durdurmaktan ziyade ortak düşman üzerine yoğunlaşmak amacıyla gerçekleştirdi. Tahrip edilecek ortak düşman ise muhalif güçlerden biri olan ve son zamanlarda İdlib, Halep ve Dera’da rejime karşı önemli başarılar elde eden Batı destekli ve ılımlı Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) idi. Daily Sabah’a konuşan ve güvenlik sebebiyle isminin gizli tutulmasını talep eden Milli İstihbarat Teşkilatı’na (MİT) yakın bir kaynak, rejim ile IŞİD arasında o gün belli konularda anlaşma yapıldığını dile getirdi.

Uzun bir süredir IŞİD’in İran ya da Esed için çalıştığı iddia edilse de bu komplo teorilerini doğrulayacak somut bir kanıt yoktu. Ancak savaş koşullarında, yerel ve geçici anlaşmalar yapılıyor olması gayet mümkün. Duruma bakıldığında hem Esed hem de IŞİD diğer muhalif güçlere karşı nefret besliyor. Rejim, muhalifleri terörist olarak görmekte. IŞİD ise muhalifleri Irak ve Suriye’de Selefi/Vehhabi din anlayışına dayalı yeni bir devlet oluşturma yolundaki ana engel olarak görüyor.

Daily Sabah’a konuşan kaynak, Esed rejimi ve IŞİD’in özellikle muhaliflerle sorun yaşanan Halep’in kuzeyi gibi belli bölgelerde işbirliği yapacaklarını belirtti. Ayrıca IŞİD’in ÖSO’ya karşı saldırılarını arttırmasına karşılık, rejimin de hava saldırılarında yoğunlaşacağı söyleniyor. Dahası, Suriye rejiminin IŞİD’ten özellikle Şam’ın banliyölerindeki doğu Guta’da faaliyet gösteren Ceyş el-İslam (İslam Ordusu) lideri Zehran Aluş gibi güçlü muhalif liderlerin hedef alınmasını istediği belirtiliyor. IŞİD’in ÖSO’ya karşı rejime yardım etmesinin karşılığında ise, rejim Tedmur ve Sühne gibi bazı şehirleri militan gruba verecek. Rejimin işbirliğine karşı IŞİD de hem boru hatları hem de tankerler yoluyla petrol satmaya devam edecek.

Son gelişmelerden de anlaşılacağı gibi, bu iki grup arasında Kürt bölgeleri konusunda bir anlaşmazlık söz konusuydu. Kaynağın belirttiğine göre, rejim temsilcileri daha önce rejim ve Demokratik Birlik Partisi (PYD)’nin silahlı kanadı olan Halk Savunma Birlikleri (YPG) ile bir anlaşma yapıldığı için IŞİD’in Kürt bölgelerini ele geçirmesine itiraz etti. Bu anlaşmaya göre Kürt tarafı ve Şam birbiriyle savaşmayacak, ve rejim güçleri Kürt bölgelerinin kontrolünü PYD’ye bırakacak.

Kaynağın Daily Sabah’a belirttiğine göre, rejim ile IŞİD arasında dört maddeden oluşan bir anlaşma yapıldı. Taraflar altı maddelik bir anlaşma yapacaktı, ancak ikisinden birinin sonucu belirsiz kalarak daha sonra anlaşılması kararlaştırılırken, diğeri ise çözümsüz kaldı. Hem işbirliği hem de anlaşmazlıklar anlaşmanın geçici ve ortak düşman üzerinde yoğunlaşılmış olduğunu gösteriyor.

Kaynağa göre, toplantıya rejimden iki yetkili, Talal Ali ve Kamışlı’da askeri istihbarat başkanı olarak görev yapan Albay Ahmed Abdel Wahhab katıldı. Suriye Ulusal Güvenlik Bürosu başkanı Ali Mamlük’un IŞİD’in ÖSO üzerindeki saldırılarını arttırması için ikna edilmesi konusunda heyete görev vermesi üzerine bu toplantı düzenlendi. Mamlük muhalif gruplara casusluk yapmak ve diğer bazı gruplarla ittifak etmekle itham edilmişti. Oysa elde edilen bilgilere göre, Mamlük başkalarına karşı farklı grupların yerel işbirliği için toplantılar düzenlemekte.

Daily Sabah, IŞİD’in gönderdiği üç komutanın ise yalnızca isimlerine ulaşabildi: Faisal Ganim Ebu Muhammed, Ebu Ramzi ve avukat Fadıl el-Selim Ebu Mustafa.

IŞİD ve Esed rejiminin anlaşma sağladığı 4 madde:

1) Sühne ve Tedmür depolarındaki silahları IŞİD’e teslim edecek

Tedmür ya da diğer adıyla Palmira ve Sühne IŞİD için stratejik açıdan önem arz ediyor. Çünkü IŞİD’in gücünü pekiştirmesi için Suriye’nin ortasında bulunan ve petrol ile gaz boru hatlarının kesişme noktasındaki şehirleri ele geçirmesi gerekiyor. Palmira’nın kuzeyinde ve çevresinde gücünü kaybeden Esed’e bağlı Suriye güçleri bölgeyi kontrol edemezken, ÖSO ve diğer muhalif güçler bölgeyi ele geçirmeye çalışıyorlardı. Benzer şekilde IŞİD de bölgeyi ele geçirmeyi amaçladı ve rejim güçlerinin herhangi ciddi bir mücadelesiyle karşılaşmaksızın amacına ulaştı. IŞİD Palmira’yı aldıktan sonra Suriye ve Irak arasındaki sınırı bir nevi yok etti. Toplantıdan bir hafta önce, IŞİD militanları kırsal alanlardaki köylerin kontrolünü ele geçirdi. 22 Mayıs günü, El Arabiya News IŞİD militanlarının Irak ile Suriye’yi bağlayan el- Velid sınır kapısının Suriye tarafını kontrol altına aldıklarını bildirdi. Bunun sonucunda, Suriyeli güçler kapana kısıldı ve savaşmamayı seçtiler. Tedmür’ün yanı sıra stratejik önem taşıyan bir diğer şehir ise Sühne idi. 18 Mart’ta ‘syriadirect.org’ un belirttiğine göre, "Rejime göre Sühne’yi kuzeyden Palmira’yı ise güneyden işgal eden IŞİD’e karşı savunma geliştirilen son hat Sühne. IŞİD’in orada bir zafer elde etmesi kendisine ülkenin en zengin petrol ve gaz alanlarının bazılarına erişme imkanı sağlayacak. Böylesine bir erişim ise ülkesi yakıt krizinden muzdarip bir militan grup için önemli bir kazanım demek." Şam’ın kuzeyindeki İdlib ve Dera’da muhalif güçlerin ilerleyişi başı dertte olan rejim, iki şehri de IŞİD’e vermeyi kabul etti. Buna mukabil rejimin talebi ise ikinci maddede ele alınıyor.

2) IŞİD hem boru hatları hem de tankerler aracılığıyla rejime petrol satmaya devam edecek

Anlaşmaya göre, IŞİD rejimin enerji erişimini kesmeyecek ve hem rejim kontrolündeki bölgelere giden boru hatları yoluyla hem de boru hatlarının tahrip olduğu ya da büyük hasara uğradığı yerlerde tankerler aracılığıyla rejime petrol satmaya devam edecek.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi geçen ay IŞİD’in savaşın parçaladığı ülkedeki tüm toprakların yarısını kontrol ettiği söyledi. Harita hemen hemen tüm büyük petrol alanlarının, aynı zamanda Irak’ta büyük bir petrol zengini bölgeyi de elinde tutan IŞİD tarafından kontrol edildiğini gösteriyor. IŞİD Palmira’yı ele geçirip sınırını Musul’dan Palmira’ya dek birleştirmekle iki ülkenin önemli petrol kaynaklarını elinde tutmaya başladı. IŞİD’in ilerlemesinden sonra Esed rejimi gaz ve elektrik kaynaklarının neredeyse yarısından yoksun bırakıldı.

3) IŞİD muhaliflerin kontrolündeki bölgelere saldırırken, Esed güçleri de hava saldırıları düzenleyecek

Anlaşmaya göre, IŞİD Halep’in kuzeyinde muhaliflerin kontrolündeki bölgelere, özellikle Azez’e, saldırırken rejim de hava saldırılarını yoğunlaştıracak.

IŞİD PYD tarafından Tel Abyad’da yenilgiye uğratıldıktan sonra ÖSO’nun kontrolündeki Türkiye sınırına yakın stratejik önemi olan Azez kentini hedef aldı. Güvenlik nedeniyle isminin gizli tutulmasını isteyen ve Ahrar Eş-Şam grubuyla yakın ilişkileri bulunan bir aktivist, Daily Sabah’a rejimin ve IŞİD’in saldırılarının aynı olduğunu söyledi. "IŞİD militanları Azez’e yakın köyleri ve Halep’in kırsal alanlarında korku salmaya ve saldırmaya başladı. Eş zamanlı olarak rejim daha fazla varil bombası atmaya başladı. İki hafta öncesine kadar muhalif gruplar Lazkiye ve Şam’a yakın yeni alanları hedef alırken, rejim hava saldırılarını azaltmıştı. IŞİD Tel Abyad’ı az bir dirençle bırakınca, Esed Azez üzerinde hava saldırılarına başladı." Yine isminin gizli tutulmasını isteyen bir kaynak, IŞİD’in Esed rejimine karşı değil, yalnızca çatışmalar arasında sıkışan sivillere ve muhalif güçlere karşı savaştığını belirtti. "IŞİD Rakka’yı ele geçirmeden önce rejim sürekli olarak orayı bombalıyordu. IŞİD ele geçirinceyse artık bombalama falan kalmadı,"dedi.

Carnegie Endowment for International Peace tarafından yayınlanan Syria in Crisis sitesinin editörü Aron Lund, Esed ile IŞİD arasında düzenlenen herhangi bir işbirliği olduğunu düşünmediğini, ancak yerel işbirliği yapılmış olabileceğini söyledi. "Elbette belirli komutanlar arasında yerel anlaşmalar olabilir." Ortadoğu Çalışmaları Merkezi direktörü Joshua Landis ise; Palmira, Humus, Deyrizor ve Kalamun’da savaşsalar dahi Esed ile IŞİD arasında Halep bölgesine bir işbirliği olup olmadığını bilmediğini söyledi. Ancak mevcut savaş koşullarında herhangi bir grubun bir diğeriyle işbirliği kurabileceğini belirtti.

4) IŞİD kuzeyde muhalifleri yenmeyi başarırsa rejim ya Süveyde’yi ya da Selamiye’yi IŞİD’e verecek

Daily Sabah’ın edindiği bilgilere göre, eğer IŞİD kuzeydeki muhalifleri püskürtürse, rejim ya Dürzi azınlığının yoğunlukta olduğu Süveyde’yi ya da İsmaili mezhebine bağlı Şiiler’in yoğunlukta olduğu Selamiye’yi IŞİD’e verecek.

Muhtelif muhalif gruplardan oluşan Fetih Ordusu, Nisan başından itibaren İdlib’te bir dizi zafer kazandı. Savaşın 2011’de başlamasından itibaren muhalifler son birkaç ay içerisinde önemli kazanımlar elde ettiler. Idlib, Cisr eş-Şuğur, Eriha ve Dera’yı ele geçirdiler. Esed rejimi tarafından teklif edilen bu iki şehirden herhangi birini alabilmek ve stratejik olarak güçlü bir pozisyon elde edebilmek için ilk olarak ılımlı muhaliflerin yenilgiye uğratılması gerekiyor.

Muhalifleri azınlıklara zulmetmekle suçlayan Esed rejimi, iddiaya göre iki kenti de IŞİD’e vermeye söz verdi. Bu da IŞID’in hem Dürziler’i hem de kâfir kabul ettiği İsmaililer’i katletmesine böylelikle zemin hazırlamış oluyor.

Kaynağın belirttiğine göre toplantıda konuşulan iki konu daha var. Bunlardan biri daha sonra çözülecekken, diğeri ise cevapsız kaldı.

1) Zehran Aluş’a suikast düzenlenecek

Dört madde üzerinde anlaşmaya varan iki taraf, Kalamun Dağları yakınında IŞİD’le savaşan ve Şam yakınlarındaki Ghouta ve Duma’da aktif olan Ceyş el-Islam’ın lideri Zehran Aluş’a nasıl bir suikast düzenlenebileceği konusunda daha sonra bir toplantı yapmaya karar verdiler. Kaynağa göre, rejim IŞİD’ten Aluş’u öldürmesini istedi ve IŞİD de kabul etti. Ancak taraflar, IŞİD’in suikastı nasıl düzenleyeceğine dair karar vermesinin ardından tekrar görüşeceklerini söylediler.

2) IŞİD Hasaka’yı istiyor, rejim kabul etmiyor

Tartışılan öneri özellikle Kürt nüfusun yaşadığı bölgelerde bir koridor merkezi konumunda olan Hasake’yi içeren Kürt bölgesi meselesiydi. IŞİD Halep’in kuzeyinde ÖSO’ya saldırılar düzenlerken, kuzeyi güvenli kılmak için PYD’nin bölgedeki gücünü kırma gerekçesiyle Hasake’yi ele geçirmek istedi. Ancak kaynağın belirttiğine göre, PYD ve rejimin daha önce Hasake’nin YPG’nin kontrolünde kalacağı konusunda anlaşmış olmasından dolayı, rejim temsilcileri IŞİD’ten Kürt bölgesine saldırmamalarını istedi.

SURİYE DOSYASI /// VİDEO : Diktatör Esed, halkına karşı kimyasal silah kullanıyor

VİDEO LİNK :

http://siz.net/diktator-esed-halkina-karsi-kimyasal-silah-kullaniyor-videosu/

SURİYE DOSYASI : Esed’den ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı CIA tipi işkence

Esed rejiminin esir ettiği kadınlara yapılan muamele, CIA’nın deniz aşırı ülkelerde uyguladığı işkence dolu sorgu tekniklerini aratmıyor. Avrupa-Akdeniz İnsan Hakları Ağı’nın yayımladığı nihai rapor, kadınların Suriye’de tutsak pazarlığı için kullanıldığını, tecavüz ve işkencelere maruz kaldığını ortaya koydu.

Cenevre’de Suriye krizini ele alacak olan BM İnsan Hakları Konseyi toplantısının arefesinde Avrupa-Akdeniz İnsan Hakları Ağı (EMHRN), Beşşar Esed güçleri esaretindeki Suriyeli kadınların dramını belgeleyen bir rapor hazırladı. Şam yönetimi tarafından tutuklanan kadınların ifadelerini içeren 42 sayfalık rapora göre, kadınlar Suriye’de bir “savaş silahı” olarak kullanılıyor. Suriye yönetimi tarafından keyfi şekilde gözaltına alınan kadınların muhtelif mahrumiyetler yaşadığı, tehditler aldığı, bir sahıslık hücrelerde tecrit edildiği, cinsel taciz ve tecavüz de iç pek çok işkenceye maruz kaldığı ortaya çıktı.

SIÇAN DOLU ODALAR

Kadınların 18 yaşından ufak çocuklarıyla sıçan dolu hücrelerde tutulduğunu da vurgulayan raporda, “Suriye yönetimi kadınlara yönelik dehşet verici, geniş ve sistematik ihlallerde bulunuyor. Kadınlar silahlı muhalif gruplarla yapılan tutsak değişimlerinde pazarlık kozu olarak kullanılıyor” ifadeleri dikkat çekiyor. Rejim güçlerinin işkence ettiği kadınlardan bazıları, fare dolu soğuk odalarda çıplak halde tutulduklarını, bazıları da çocuklarının önünde tecavüze uğradıklarını söyledi.

AİLELERİ DE DIŞLIYOR

Ancak kadınların yaşadığı zorluklar serbest kalınca da bitmiyor. “Suriye’deki Kadınların Esareti: Bir Savaş ve İşkence Silahı” adlı rapora göre, Esed’in cezaevlerinden kurtulan kadınlar işlerinden kovuluyor, hatta bazıları aileri tarafından dışlanıp eşlerinden boşanmak zorunda bırakılıyor. Raporun yayımlanmasının ardından konuşan EMHRN Başkanı Michel Tubiana, “Şiddetli ihlal ve saygısızlıklara maruz bırakılan kadınlara yeterli rehabilitasyon ve koruma mekanizmalarını sağlamak için uluslararası toplumun büyük çabalar sarf etmesi gerekiyor” açıklamasında bulundu. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne göre Şam yönetiminin cezaevlerinde binlercesi kadın ve çocuk olmak üzere yekün 200 bin şahıs bulunuyor.